Sokak hayvanları ve halk sağlığı

Sahipsiz ev hayvanlarından ve sokağa atılan hayvanlardan oluşan “sokak hayvanları” sorunu Türkiye’de yıllardır devam eden önemli bir veteriner halk sağlığı sorunudur. Bu sorun, son yıllarda toplumun aktif katılımı ve sivil toplum kuruluşlarının da baskısıyla görünür olsa da, henüz konuyla ilgili mevzuat yeterli desteği görmemekte, uygulamada karşılaşılan sorunlar tanımlanamadığı için eksiklikleri de giderilememektedir. Son on yılda ise özellikle serbest dolaşan köpek kaynaklı hem insanlarda hem de hayvanlarda ısırık ve öldürücü düzeyde yaralanma olayları artmaktadır. Türkiye, mevcut sosyo-ekonomik gücüne göre sokak hayvanları sorunları ile bu kadar karmaşık bir yapıda pek çok olumsuzluğa rağmen aslında gelişmiş ülkelerin radikal ama hayvan refahını göz etmeksizin aldıkları karalara ve uygulamalara kıyasla, sorunları daha insancıl bir tutumda ele almakta, konuşmaya, tartışmaya ve pek çok taraf açısından hayvan refahını da gözetecek kararlar almaya meyilli bir politika sergilemektedir. 

Sorunun çözülmesinde mevzuat çerçevesinde yerel ve ulusal düzeyde yapılacak bütün yönetimsel ve bilimsel toplantılara, tartışmalara özellikle insan-hayvan etkileşimi, köpek eğitimi, köpek psikolojisi, köpek ırkları konularında da uzman olan veteriner hekimlerin ve mutlaka bu konularda çalışmalar yürüten resmi ve sivil toplum kuruluşları, federasyon vb kurumlardan yetkili kişilerin dahil edilmesi esastır. Aksi takdirde mevzuatımıza uygun veya geliştirici, bilimsel, sağlıklı ve tek sağlık çerçevesinde akılcı ve hızlı çözüm önerileri sunmak imkansızdır. Sokak hayvanları sorunumuz tek bir ilimizin yerel imkanları ile çözebileceği sorunun çok ötesindedir. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı, diğer resmi ve sivil kuruluşlar, hayvanseverler bir karmaşa halinde de olsa yerel düzeyde çok sayıda ilde, ilçede pek çok aktör el birliği ile sorunun çözümü konusunda çalışmaktadır. Ancak bu karmaşa hali hem mevzuatın uygulanmasını olumsuz yönde etkilemekte hem de mevzuatımızda mevcut geliştirmemiz gereken noktaları görmemizi engellemektedir. Sahipsiz hayvanlarla ilgili sorunların çözümünde “Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü”ne ihtiyacımız vardır. Bu yapıya bağlı “Sokak Hayvanları Daire Başkanlığı” kurulabilir. Bu birimin görevleri, ülke genelinde kentsel ve kırsal alanlarda mevcut sahipsiz hayvanların sayılarının tespitini yapmak, cinsiyet ve yaş özelliklerini yerleşim yerlerine göre tanımlamak; sokak hayvanlarının sahiplendirme ve kimliklendirme çalışmalarını yürütmek ve denetlemek; mevcut ulusal ve uluslar arası resmi ve sivil kurum ve kuruluşlar, üniversiteler, federasyon, dernekler ile işbirliği ve protokoller geliştirerek projeler yürütmek, Sokak köpeklerinin ırk, mizaç, sağlık, refah kontrollerini yapmak ve temel eğitimlerini planlamak; Temel ve özel eğitimlerde başarılı olup, sertifika alan köpeklerin ihtiyaç duyulan ve desteklerinden yararlanılmak istenilen alanlara (Arama-kurtarma, narkotik ve diğer emniyete bağlı birimler, engelli bireylere rehberlik etme, hayvan destekli aktiviteler ve terapilerde eşliklerinden yararlanılabilecek eğitici köpekler, vb) hayvan refahını ve sağlığını gözeterek yönlendirmek; yerel ve ulusal düzeyde yapılacak kısırlaştırma faaliyetlerini yürütmek ve denetlemek, kısırlaştırma çalışmaları süresince ilgili kurumlarla işbirliği yaparak hayvan hareketliliğini kentten kırsala, kırsaldan kente önlemek ve cezai yaptırımlarda bulunmak; Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversiteler ile işbirliği yaparak okul öncesi eğitimden itibaren lisans eğitim düzeyi dahil eğitim öğretim müfredatlarına girecek şekilde, sosyal sorumluluk projeleri ve çalışmaları içinde “Yaşam boyu hayvan sevgisi ve refahı” benzeri başlıklı bir eğitim modülü uygulanmasını sağlamak ve bu eğitim modülü ile önce hayvan refahı ve doğru sağlıklı güvenli insan-hayvan etkileşimi bilgi, tutum ve davranışların toplumdaki 5-24 yaş aralığındaki çocuklarda, adolesanlarda ve gençlerde gelişmesini sağlamak; İl merkezlerinde belediyeler ve köylerde İl Özel İdare işbirliği ile sosyal hizmet sunumlarında toplumun her kesimine, kadınlara, çocuklara, 65 yaş ve üzeri bireylere uygun insan-hayvan etkileşimi programlarını oluşturmak; Yasa dışı hayvan ticaretini önlemek, sokak hayvanlarının refahını gözeterek sahiplendirme çalışmalarını yapmak, sahiplendirilen hayvanları 1. 3. 6. Ve 12. ay sonunda yaşadıkları yerlerde ziyaretler yapmak ve denetlemek; yerel ve ulusal düzeyde ilgili birimlerden kolluk güçlerinden destek alınarak merdiven altı ve yasa dışı köpek ırkları üretimini önlemek, denetlemek ve cezai yaptırımlar uygulamak… Bu maddeler elbette geliştirilebilir, konuyla uzun zamandır ilgilenen, çalışan ve sahada farklı illerde yerel yönetimlerle işbirliği çalışmalarında bulunmuş bir uzman olarak önerilerimdir. Maddeler böyle sayılınca ilk aklımıza belki bu işlerin hepsi hayvanla ilişkili olduğu için zaten bir veteriner hekimin yapması gerekenler şeklinde son derece yanlış ve akıl dışı yorumlar gelebilir. Yerel sağlık politikaları sağlık hizmet sunumunu ve ihtiyacını belirler. Mevcut sağlık hizmetleri sunumunda da Sağlık Bakanlığı her yıl illere göre bölgelere göre sosyal demografik göstergeleri (yaş, nüfus, genç ve yaşlı nüfus, 0-5 yaş nüfusu, bebek nüfusu, kentsel-kırsal değişim, vb), morbidite ve mortalite göstergelerini analiz eder, evvelki dönemlerle karşılaştırır, sağlık alt yapısı göstergelerini benzer şekilde illere göre değerlendirir, eksiklikler, geliştirilmesi gerekli yönler, illere ilçelere özgü mevcut sağlık alt yapısı ihtiyaçları yeniden düzenlenir. Çünkü nüfus değişir, nüfusun yaş dağılımı ile birlikte ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerinin önceliği değişir. Yerel ve ulusal sağlık politikaları ancak mevcut durum saptanarak ayrıntılı bir şekilde sağlık sorunlarının, ölümlerin, doğumların, kanserlerin kimlerde, nerede, ne zaman ve ne sıklıkta görüldüğü temel tanımlayıcı verilerle saptanarak elde edilebilir. Sağlık hizmetleri sunumunda yerel ve ulusal sağlık politikaları bu şekilde oluşturulur ve takip edilir. Peki, hayvan sağlığı hizmetlerinin, veteriner sağlık hizmetleri istatistikleri gibi bu kadar ayrıntılı olmasa da temel tanımlayıcı verilerin istatistiklerin sunulduğu her yıl yayımlayabileceğimiz bir veteriner sağlık hizmetleri ve hayvan sağlığı istatistikleri yıllığımızın olması konusunda neredeyiz? Ne yazık ki veteriner hekimler bilim camiası olarak da sadece bilimsel çalışmalarda kurduğumuz hipotezleri tek yönlü veya çift yönlü analiz etmek için ya da detaylı analizler yapmak için kullandığımız ve pek çok sağlık profesyoneline göre de iyi de uzmanlaştığımız Biyoistatistik konusunda çalışmaktan bu temel sorunları tanımlamaya çok da fazla eğilmemişiz. Açıkçası yerel yönetimler konunun uzmanlarına ulaşarak gerek resmi kurumlardan gerekse üniversitelerden sokak hayvanları yönetimi ile ilgili yaşadıkları sorunları, ihtiyaçları anlatmaya yardım istemeye çalışıyorlar. Ancak, bu durum daha fazla bu kadar karmaşık, parça parça sorun olduğunda bir şeyler yapma çabasından çok daha bilimsel bir zeminde, kanıta dayalı çalışmalar yapmayı gerektirmektedir. Bu çalışmalar da ancak Cumhurbaşkanlığı’na direk bağlı olabilecek veya Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı ancak Sağlık Bakanlığı ile iştirakli olacak bir yapı şeklinde “Veteriner İşleri Sağlık Müdürlüğü” nün acil kurulmasına ve ihtiyaç analizleri yapılarak ilgili alt birimlerinin daire başkanlıklarının oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Ayrıca hayvan sağlığı hizmetleri sunumu, biyolojik riskler, bulaşıcı hastalıklarda genomik sürveyans, artan antimikrobiyal direnç ve yeni pandemi riskleri gibi pekçok sağlık sorunları ile mücadelede Sağlık Bakanlığı iştiraki ile kurulacak bir yapının veteriner sağlık hizmetleri sunumunda karşılaşılan sorunları insan sağlığının korunması ve geliştirilmesi için daha hızlı müdahaleler yapılması için de daha iyi destekleyecektir. Dolayısıyla üst bir yapıya duyduğumuz ihtiyaç bütün bu sorunun çözülmesine, mevcut yapıların da daha verimli koordineli çalışmasına imkan verecektir. Sokakta kaç hayvan var? sorusuna bilimsel yanıtı da bu üst kurumun elde edebileceği istatistikler köpeklerin yerleşim yerlerindeki dağılımını göstererek yaş, cinsiyet ve ırk özellikleri hakkında da ayrıntılı bilgilerle periyodik olarak verebilecektir. Geliştirilecek veri ağı ile coğrafi bilgi sistemleri aktif kullanılabilirse köpekleri yerinde izlemek ve kontrolü sağlamak da mümkün olacaktır.

Hayvan-çevre ve insan sağlığını tehdit eden halk sağlığı risklerinin başında kuduz, toksoplazmoz, ekinokokkoz gibi bulaşıcı hastalıkların kaynağı olarak birincil derecede sokak hayvanları gösterilmektedir. Oysa ki bu hastalıklar en basit, en etkili ve en ucuz koruyucu yöntem olan insanın kişisel hijyenine, el hijyenine dikkat etmemesi, çöplerin özellikle et ve et ürünleri gibi gıda artıklarının gelişigüzel atılması, uygun olmayan koşullarda uzaklaştırılması, insanın hayvan refahına, hayvan haklarına ve etiğine dikkat etmemesi, hayvan besleyenlerin hayvan refahına ve bakımına gerekli özeni göstermemesi, düzenli veteriner hekim kontrolüne gidilmemesi ve en önemlisi de satın alınıp kısa bir süre içinde hayvanın bir eşya gibi sokağa atılması gibi hayvan kaynaklı olmayan insana bağlı yanlış tutum ve davranışlardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla kendi sağlığına, kişisel hijyenine, hayvan ve çevre sağlığına dikkat etmeyen insan yani biz bugün yaşadığımız bu sorunun da en temel kaynağı olmaktayız.

Sokak hayvanları sorununu devam ettiren bir neden de uluslararası yasa dışı hayvan ticaretini artıran kontrolsüz hayvan satın alma talebidir. Bu talep, son yıllarda özellikle büyükşehirlerde hızla artan egzotik hayvan satışının da kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Herkes en kolay ve en ucuz yollardan özellikle ev ve işyerleri başta olmak üzere iç ortamlarda beslemek istediği her hayvana e-ticaretin de gelişmesiyle hızla sahip olabilmektedir. “Hayvan satın alma”, “Hayvan sahibi olma” isteği ve tutumu ise çoğu zaman “Sağlıklı ve güvenli bir şekilde insan-çevre ve hayvan sağlığını korumayı ve geliştirmeyi gözetecek biçimde hayvan ile birlikte yaşama, onun refahı ve bakımı sorumluluklarını dikkate alarak bir birliktelik kurmaktan” çok uzaktadır. Hayvan beslemeyi düşünen bireyler, bir hayvan satın almadan önce neler yapmaları gerektiğini, bir hayvanla birlikte yaşayabilme sorumluluğuna sahip olup olmadıklarını, hangi hayvan türü ile yaşayabileceklerini, kendi sosyal yaşamlarına eşlik edebilecek hayvanı ve mizacını bilememektedirler. Bu bilgisizlik, yanlış inanç ve tutumlar zamanla hayvana şiddet, ev hayvanın sokağa atılması gibi yanlış davranışların ortaya çıkmasında temel risk faktörleridir. Egzotik hayvanlara bağlı çocukluk döneminde veya duyarlı bireylerde gelişebilecek alerjik, dermatolojik ve solunum sistemi hastalıkları, çeşitli zoonoz hastalıklar bu durumun en önemli halk sağlığı sonuçlarıdır. Sokağa atılan egzotik hayvan türleri ise istilacı türler haline gelmekte ve zamanla gelişebilecek sağlık sonuçları da henüz bilinmemektedir. Ayrıca, doğal ortamlarından koparılarak ihtiyaçlarına göre bakım, beslemeden mahrum kalan bu hayvanların yaşadığı sağlık sorunları da önemli bir hayvan hakları ihlali olarak görülmelidir. Özellikle erişkin bireylerin hayvan satın alma talebini etkileyen temel nedenlerin çoğu erken yaşlarda edinilmeyen hayvan sağlığı ve refahı bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır. Erişkinlerin çoğu, hayvan besleyen veya beslemeyen pek çok kişi bir hayvanı eşya gibi satın alarak onunla belirli bir süre yaşamayı düşünmektedir ve bunu uygulamaktadır. Sonuç olarak sokak hayvanı sorununa erken yaşlarda kazanılmamış olan “hayvan sağlığı ve refahı” konusundaki yetersiz bilgi, yetersiz farkındalık ve yanlış bilgi, tutum ve davranışlar yol açmaktadır. Hayvan sevgisi, hayvan bakımı ve hayvan hakları konuları arka plana atılmakta, eğitim düzeyinin yüksek olması bile bu durumun iyileştirilmesine imkan vermemektedir. Bu sorunun çözümü ise erken yaşlarda edinilmesi gereken ve çocuklarımıza vermemiz gereken “İnsan-hayvan etkileşimi”, “insan ve hayvan sağlığı”, “sağlıklı ve güvenli hayvan besleme, bakımı ve refahı”, “sokak hayvanları ve halk sağlığı” gibi eğitim başlıklarının değerler eğitimleri içine alınması ve yaş gruplarına özel olarak hazırlanıp sunulacak bilim söyleşileri gibi aktivitelerle insan-hayvan sağlığının ve refahının anlatılması, çocukların da erken yaşlarda konuyla ilgili bilgi, tutum ve davranışlarının geliştirilmesidir. Bu öneriler ışığında, erken çocukluk dönemlerinden itibaren yapılacak her türlü eğitim, söyleşi, panel, workshop gibi faaliyetlerin toplumumuzda hayvan sağlığının ve refahının doğru şekilde anlaşılmasını, doğru bilgilendirme ve farkındalığın artırılmasıyla ileri yaşlarda kişilerin bir hayvan ile birlikte yaşamaya karar verme bilgi ve düşüncesini doğru şekilde, sorumluluklarının bilincinde olarak geliştirmesini sağlayacaktır. Bir hayvanla birlikte yaşamadan önce mutlaka Veteriner Hekime ve Aile Hekimine danışılması gereklidir. Hayvan üretimleri gelişigüzel, merdiven altı uygulamalarla yapılmamalıdır. Özellikle, kedi ve köpek saf ırkların ve hayvan refahının korunması için Türkiye Köpek Irkları Federasyonu ve ilgili Bakanlıklar, tarafından yetkilendirilmiş kurumlar bu konuda tek söz sahibi olmalıdır. Bireyler 18 yaş üzerinde, psikososyal ve fiziksel açıdan sağlıklı ve ekonomik olarak yeterli durumda olmalıdır. Böylelikle günümüzde yaşanmakta olan yanlış bilgi, inanç, tutum ve davranışlar sonucunda karşılaştığımız insan ve hayvan sağlığını ve refahını ciddi şekilde tehdit eden durumların da önlenmesi mümkün olabilecektir. Çocukların erken yaşlarda edinecekleri insan-hayvan etkileşimi, birlikte yaşama gerekliliği bilinci ileri yaşlarda gelişigüzel hayvan satın alma, ve bir eşya gibi hayvanın sokağa atılması, terk edilmesi gibi insan-hayvan ve çevre sağlığını, güvenliğini tehdit edecek durumların da önüne geçilmesini sağlayacaktır.