Hayvancılıkta yaşanan sorunların asıl nedenleriyle yüzleşmeden çözüm imkansızdır

Hayvancılıkta yaşanan sorunların asıl nedenleriyle yüzleşmeden çözüm imkansızdır.

Ayladır başta üretici ve üretici örgütleri olmak üzere meslek örgütleri, konunun uzmanları tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunları anlatmaya çalışmaktadır. Son olarak ülkenin her tarafından süt ve et krizinin habercisi olarak kabul edilen inek kesimleri görüntüleri gelmeye başlamıştır. Bunun ne demek olduğunu bilen üretici adeta feryat etmekte ancak sesini duyuramamaktadır. Yetkililer tarafından atılan cılız adımlar etkili olmazken, konunun ciddiyetinin anlaşıldığından bile emin değiliz. Kesilen her ineğin yıllık 10 ton süt ve bir buzağı kaybı hesabı gelecekte karşı karşıya kalacağımız tehlikeyi görmeye yeterlidir. 2020 yılında 97.926 ton olan pastörize tam yağlı süt üretimi, 2021 yılında 88.147 ton, 2022 yılının Ocak ayında toplanan inek sütü miktarı 836.959 ton ile bir önceki yılın Ocak ayına göre % 5,7 azalmıştır. 2022 yılı Ocak ayında toplanan içme sütü bir önceki yılın Ocak ayına göre, % 8,4 düşmüştür.

Sebepler ne olursa olsun bu rakamlar, hayvancılıkta ve süt üretiminde sorunlu bir süreci göstermektedir. İçinde olduğu zor duruma karşın üreticiye Nisan ayı başından itibaren çiğ süt için 5.70 TL tavsiye ücreti ve ek olarak devlet desteği 1 TL ödenecektir. Ancak bu bile üreticinin zararını karşılamaktan uzaktır ve toplam çiğ süt fiyatının destekle birlikte en az 7,5 TL olması gerekmektedir. Bu beklenti gerçekleştiğinde ise maliyetlerin yüksekliği nedeniyle vatandaşın bir litre süte ödeyeceği ücret 20 TL’yi aşabilir. Bunun sonucu olarak süt satışları yine düşecek bu kez de zarar gören üretici ile birlikte sağlık için gerekli olan hayvansal proteine ulaşamayan tüketici olacaktır. Ette de keza durum benzerdir. Düveler kesilip dana olarak fatura edilmekte, karkas fiyatları 85 lira civarında, parekende kıymanın kilosu 125-145 TL, kuşbaşının kilosu 135-160 TL’ye satılmaktadır. Et ve Süt Kurumu da %48 oranında zamlar yapmış, alım gücü zayıf olan vatandaşlar hayvansal gıdaya ulaşmakta zorlanmaktadır. Besicilikte de maliyetler düşünüldüğünde üretime devam etmek üretici için gün geçtikçe zorlaşmaktadır. İthalat da fiyatın düşürülmesine katkı sağlamayacak, zira yurt dışında bir kg karkas fiyatı 84 TL’ye mal olmaktadır.

Diğer taraftan hayvan sayıları açısından ortada kafa karışıklığına neden olan veriler bulunmaktadır. Ülkemizde et ve süt fiyatlarının ulaşılmaz bir hale gelmesi, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun hayvan sayının arttığını söylemesi ile çelişmekte ama artan et ve süt fiyatları damızlık hayvanların kesime gittiğini doğrulamaktadır. Yine TÜİK tarafından 2020, 2021 yılları için kırmızı et istatistiklerinin verilmemesi ve işlenen deri sayısı göz önüne alındığında hayvan sayılarına ilişkin soru işaretleri artmaktadır. Maliyetlerin bu kadar yüksek olduğu, hayvancılığın çıkmaza sürüklendiği bir ortamda hayvan sayının artması üretimin temel prensibine de aykırı bir durumdur

Bu gerçekler ortadayken her zaman olduğu gibi sorumlular başka yerlerde aranmakta, kuraklık ve savaşlar suçlu olarak ilan edilmektedir. Gelin, doğumlarına birkaç hafta kalmış hayvanların kesime gönderilmesinin sorumlularının kim olduğuna elimizdeki bilgilerle birlikte karar verelim;

Hayvancılığımızın ve üreticinin içine düştüğü durumun sorumluları;

  • 2008’de süt kriziyle başlayıp et kriziyle devam eden tecrübeye rağmen ders çıkarmayanlar mı?
  • Girdiler nedeniyle artan fiyatlara ithalatla ayar vereceklerini sananlar mı?
  • Akaryakıt fiyatları astronomik artarken üreticilere destek olmayanlar mı?
  • Besicilikte giderlerin %70’i olan kaba kaba yemi ve besi yemi üretimini planlayamayanlar mı?

.     Meralarımızı yapılaşmaya açanlar mı?

  • Buzağı ölümleri konusunda gerekli önlemleri almayanlar mı?
  • Hayvan sağlığı hizmetlerinin yönetimini liyakati yok sayarak veteriner hekim olmayanlara emanet edenler mi?
  • Özerk veteriner hekim teşkilatlarını kapatıp işlevsiz hale getirenler mi?
  • Et ve Balık Kurumunu üreticiye destek işlevinden çıkararak ithalatla üreticiye zarar veren hale getirenler mi?
  • Bakana bağlı değişen, uzun soluklu olmayan hayvancılık politikalarını uygulayanlar mı?
  • Anayasaya hükmüne rağmen milli gelirden üreticinin alacağı desteği ödemeyenler mi?
  • Uygulanamaz    mevzuatlarla    sahada    çalışan    veteriner    hekimleri iş yapamayacak hale getirenler mi?
  • Hayvancılığa katkı verebilecek binlerce veteriner hekim varken, yeterli veteriner hekim atamayarak emeği, bilimsel yaklaşımı yok sayanlar mı?

Yoksa;

  • Her şeye rağmen fedakârca üretimi sürdürmeye çalışan üretici mi?

Karar kamuoyunundur.

Önerimiz, önce gerçeklerle yüzleşip sonra zaman kaybetmeden stratejik önemi tartışmasız olan tarım ve hayvancılık alanında sürdürülebilir politikalar oluşturulmasıdır.

Prof. Dr. Murat Arslan
İstanbul Veteriner Hekimler Odası
Yönetim Kurulu Başkanı