Çevre

Çevre kelimesi, günlük hayatımızda sık sık duyduğumuz ve kullandığımız önemli bir terimdir. Çevre, yaşadığımız doğal ve yapay ortamları, içinde bulunduğumuz ekosistemleri ve bu ekosistemlerin unsurlarını kapsar. Çevre, hava, su, toprak, bitki ve hayvan yaşamı gibi unsurları içerir. Ancak ne yazık ki, çevre kelimesi bazen suistimal edilmekte ve anlamı çarpıtılabilmektedir. Bunun birkaç nedeni vardır:

1-Yeşil yıkama (Greenwashing): Bazı şirketler, ürünlerini veya hizmetlerini çevre dostu veya sürdürülebilir olarak tanıtmak için çevre kavramını kullanırken gerçekten çevreye zararlı faaliyetlerde bulunabilirler. Bu şekilde, çevreye duyarlı görüntü vermek amacıyla çevre kelimesi suistimal edilebilir.

2-İnandırıcı olmayan çevre söylemleri: Bazı kişiler veya kurumlar, çevre konularında konuşurken veya yazarken gerçekçi olmayan iddialar ortaya koyabilirler. Bu durumda, çevre kelimesi manipülasyon amacıyla kullanılabilir.

3-İlgisiz kullanım: Çevre kelimesi bazen anlamını kaybederek, herhangi bir konuyla ilişkisiz şekilde kullanılabilir. Bu durumda da çevre kelimesi suistimal edilmiş olur.

Canlılar, yaşamlarını sürdürdükleri ve diğer canlılarla paylaştıkları bir çevre içinde yer alırlar. Çevre, onlara barınma ve beslenme imkanı tanır. Ancak çevre, sabit bir ortam değildir. Zamanla değişimlere uğrar, ancak uzun vadede kendi içinde bir dengeye sahiptir. Bu dengeyi ancak iki şey değiştirebilir: büyük doğal olaylar (göktaşı çarpması, yanardağ patlaması gibi) ve tahmin edebileceğiniz gibi insan faaliyetleri. Günümüzde insan faaliyetleri, büyük doğal olaylardan çok daha büyük ve sürekli olarak çevresel sorunlara yol açmaktadır. Yaşam alanlarının yok olması, iklim, atmosfer ve su üzerinde geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir.

Dünya içinde çevreyi doğal çevre ve insanlar tarafından oluşturulan çevre olarak iki farklı kategoriye ayırabiliriz. İnsanlar genellikle doğayı sadece tüketim aracı olarak görerek doğal hayata uyum sağlamak yerine kendi çıkarları doğrultusunda kullanma eğilimindedir. Ancak doğal çevre, insanların hayatta kalmasını sağlayan ve ekonomik faaliyetlerini etkileyen tüm canlı türlerini, iklimi, hava durumunu ve doğal kaynakları içerir. Ne yazık ki, doğal çevreyi insan yapısı çevre kadar korumuyoruz.

İnsanlar için bir orman veya deniz sahip oldukları bir apartman kadar değerli değil. Yaban hayatında yaşayan vaşak ailesinden, otomobil yolu; maki çalılarında yaşayan ötleğenden, yapay çimler; dağların zirvesinden coşkuyla akan bir dereden, binalar; daha değerli değil.

İnsanlar, fiziksel çevreyi birçok şekilde etkilemektedir. Aşırı nüfus, fosil yakıtların yanması, ormansızlaşma gibi durumlar iklim değişikliği, toprak erozyonu, kötü hava kalitesi, su kirliliği ve çevresel kirliliğe yol açmaktadır. Bu etkiler, insan yaşamı içinde hızlı sonuçlar doğurmadığı için genellikle insanlar tarafından göz ardı edilmekte veya önemsenmemektedir. Ancak günümüzde bu etkiler giderek şiddetlenmekte ve insanlara doğrudan etki etmeye başladığı için daha fazla dikkate alınmaktadır. İnsanlar, bu olumsuz çevre koşullarından hem fiziksel hem de sosyolojik olarak etkilenecektir. Gelecekte, toplu göçler ve temiz su kaynakları için savaşlar gibi sorunlarla karşılaşma olasılığımız vardır.

Yapay çevrede hava kirliliği, su kirliliği, katı atık kirliliği, ışık kirliliği ve ses kirliliği gibi sorunlar sık sık karşılaşılan durumlardır. Evet, ışık ve ses kirliliği de çevresel sorunlardan biridir. Özellikle gece saatlerinde şehirlerdeki yoğun ışıklandırma, kuşların göç davranışını etkileyebilir ve yön bulmalarını zorlaştırabilir. Ayrıca şehir içindeki binalara çarpan kuş vakalarının artmasına neden olabilir.

Dünya’da kara kütlesinin %22’si 1992-2015 yılları arasında insanlar tarafından değiştirildi. Modern insanlar, 200.000 yıldan beri var olmalarına rağmen, genellikle “Yapılanların doğru yönde olacağına ve tarihin hep doğru tarafa gideceğine” inandılar. Diğer bir kısmı ise diğerlerinin eyleme geçmesini bekleyen izleyici rolünde kaldı. Bu durumlar, iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi sorunlara paniklememize yol açan değişimleri devam ettirdi. Tahminlere göre, dünya genelinde 3.7°C’lik bir artış, 551 trilyon dolarlık bir hasara yol açacak. Bu miktar, günümüzdeki dünya zenginliklerinin iki katına eşittir. Önümüzde ciddi bir sorun var.

Bu sorunun ortaya çıkmasında insanlığın rolü büyük. Bu rol, şirketlerin veya ülkelerin etkileri kadar, bireysel insanların etkileriyle de bağlantılıdır. Çünkü çevreyi yeterince tanımayan ve çevrenin zarar görmesiyle nelerle karşılaşabileceğimizi tahmin edemeyen insanlar, büyük kuruluşların faaliyetlerine izin verdi. İnsanlara bireysel olarak çöplerini çevreye atmamaları öğretildi, ancak daha az çöp üretme konusunda bilgi verilmedi. Asıl önemli olan, çöpünü çöp kutusuna atmak değil, daha az çöp üretmektir. Çünkü çöpler arasında çevreye ve bize en büyük zararı veren plastikler bulunmaktadır. Artık topraklarımızı ve denizlerimizi plastikler istila etmektedir. Her yıl 400 milyon ton plastik üretilmektedir ve bu plastiklerin büyük bir çoğunluğu su kaynaklarına, denizlere ve okyanuslara karışmaktadır. Büyük plastikler zaman içinde küçülerek mikroplastik haline gelmekte (5 mm’den küçük). Mikroplastikler ise yediğimiz yiyeceklerle, içtiğimiz suyla ve soluduğumuz havayla karışabilmektedir.

Peki, çevreyi kurtarmamız mümkün mü? Bu, en zor sorulardan biridir. Büyük sermayeye sahip şirketlerin ve ülkelerin politikalarını değiştirmek kadar insanların alışkanlıklarını değiştirmekte oldukça zor. Farkındalık yaratmak ve geleceğe umutla bakmak gerekiyor. Bu bağlamda 5 Haziran 2023 Dünya Çevre Günü’nün teması plastik kirliliği. Plastik tüketimini azaltmak ve hatta sonlandırmak doğal çevrenin karşılaştığı en büyük sorunu ortadan kaldıracaktır. Plastik üretimini durdursak bile var olan plastiklerle mücadele etmek bile bizim için oldukça zorlu bir süreç olacak. Kimse başkasının eyleme geçmesini beklemeden kendisi ilk adımı atmalı. Kendi farkındalığını yaratmalı.