Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy’un Türk Bilim Tarihine Geçmiş Katkıları

Editörlüğünü Dr. Tuncay Yılmazer‘in yaptığı Gelibolu’yu Anlamak http://www.geliboluyuanlamak.com/ sitesinde Çanakkale Savaşı başta olmak üzere Birinci Dünya Savaşı ile ilgili birçok araştırmayı severek okuyabilirsiniz. Veteriner Hekim Erol Kabil’de Gelibolu’yu Anlamak sitesinde veteriner hekimlik mesleğine dair çok güzel yazılar kaleme aldı. Dr. Tuncay Yılmazer ve Veteriner Hekim Erol Kabil’in izinleriyle veteriner hekimlik mesleğiyle ilgili bazı önemli araştırma makalelerini sizlerle buluşturuyoruz.

Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy’un Türk Bilim Tarihine Geçmiş Katkıları

Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul’da, Fatih semtinde doğmuştur. Asıl adı Mehmet Ragîf olup baba tarafından Rumelili, ana tarafından ise Buharalıdır.  Emir Buhari Mahalle mektebine 4.5 yaşlarında iken kaydedilmiş ve iki yıl sonra da iptidai (ilkokul) bölümüne geçmiştir. Üç yıllık bu okulu bitirdikten sonra, Ortaokulu “Fatih Merkez Rüştiye”sinde başlamış (1882) ve okulu 1885 yılında bitirmiştir. Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885’te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi ’ne kaydolmuştur. 1888’de okulun yüksek kısmına devam etmekte iken babasını kaybetmiştir. Bir yıl sonra büyük Fatih yangınında evlerinin yanması ile ailesi yoksulluğa düşmüştür. Babasının öğrencisi Mustafa Sıtkı, aynı arsa üzerine yeni ev yaparak aileyi bu eve yerleştirmiştir1–3.

Minnet ve Saygıyla Anıyoruz

Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy’un Türk Bilim Tarihine Geçmiş Katkıları

Tanzimat’ın ilanı ile başlatılan yeniliklerle ilk askeri Veteriner Okulu 1842’de açılmış ve bu okulda yalnızca askeri eğitim-öğretim yapılmaktaydı. Pasteur’ün 1885’de kuduz aşısını bulduğunu dünyaya duyurması, bilim ve siyaset dünyasında büyük etki yapmıştı. Bu gelişme, o güne kadar olmayan yeni bir bilim dalı olan bakteriyolojinin doğmasına yol açmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bu gelişmelerin sonucu harekete geçerek aşı üretimini öğrenmek için Paris’te bulunan Pasteur Enstitüsüne uzmanlarını göndermişti.24 Pasteur Enstitüsüne giden uzmanlar, kuduz aşısının üretimini öğrenip yurda döndükten sonra, Fransa ve Brezilya’nın ardından üçüncü bakteriyoloji kurumunu 1893 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda kurmuşlardır.23, 24  Bakteriyoloji Enstitüsü kurulmadan önce, “Veba-i Bakari” (Sığır vebası) bütün dünyada olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde de ciddi bir sorun haline gelmişti. Bu nedenle Avrupa devletleri Osmanlı’dan hayvan ve hayvansal ürünlere karşı sınırlarını kapatmış ve hastalığa karşı tedbirlerin alınmasını hükümete bildirmişlerdi (1887). Bu önemli gelişmeler üzerine Yarbay Mehmet Ali Bey bilim heyeti oluşturarak olayı hükümete rapor etmiştir. Raporunda  “Mekteb-i Tıbbiye” de bulaşıcı hayvan hastalıklarına yönelik bir baytar bölümü ve bu hastalıklarla mücadele edecek bir teşkilatın kurulmasını önermiş ve bu önerisi kabul edilmiştir4.  1888 yılında ikinci kez yayın hayatına giren “Vasıta-i Servet” adlı dergide Yarbay Mehmet Ali Bey’in,  vatandaşın sahip olduğu hayvanlar için veteriner hekime ihtiyaç olduğunun vurgusunu yapan yazıları yayınlanıyordu. Mehmet Ali Bey’in ısrarlı yazılarının da etkisiyle imparatorluk ilk sivil Baytar mektebini 1889’da açmış ve okulun müdürlüğüne veteriner hekim Yarbay Mehmet Ali Bey,  ikinci müdür olarak ta Istrati Kopulos Efendi atanmıştır. Dünyada ve ülkemizde yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda bilim hayatımıza giren bakteriyoloji, 2 Şubat 1893’de çıkan bir padişah buyruğu ile sivil ve askeri veteriner okullarında öğretilmeye başlanmıştır. Derslerin verilmesi için ise Fransa’da bakteriyoloji üzerine çalışmasını tamamlayıp İstanbul’a gelen Dr. Rıfat Hüsamettin görevlendirilmiştir.2, 4, 12

Açılan okulda eğitim-öğretimi verebilmek için yer sorunu olduğundan dört yıllık sivil veteriner okulu öğrencileri, Ahırkapı daki “Mekteb-i Tıbbiye” de iki yıl okumaktaydı. İkinci sınıftan sonra klinik-uygulama eğitimlerini alabilmek için inşaatı 1884 yılında başlayan ve 1891 yılında biten Halkalı Ziraat Okuluna yatılı eğitime geçmekteydi10.

Baytar Mektebi ne öğrenci kabulü ile imtihan ve mükâfatları,  Tıbbiye de uygulanan usule göre yapılmış ve  mezuniyet sonrası 15 sene zorunlu hizmet süresi getirilmiştir. Ayrıca askerlik hizmetinden de muaf tutulacak talebelerden birinci, ikinci ve üçüncü olanlar için ayrı ayrı alanlarda yetiştirilmek üzere her sene Avrupa’ya eğitime gönderilmesi de benimsenmiştir. Yeni açılan bu okula ilk kayıt yaptıranlardan biride Mehmet Akif Ersoy olmuştur2,3,5–7,10(Resim 1).

Mehmet Akif Ersoy okula kayıt olma nedenini, Baytar dairesinde Akif ile çalışmış olan Mehmet Emin Erişirgil’e 9 şöyle anlatmıştır;

 “…Fatih Merkez Rüştiye’sini bitirince babam beni tahsil yolumu tayinde serbest bıraktı. Ben de Mülkiye’ye girmeyi tercih etmiştim. O yıl Mülkiye Mektebinin teşkilatı değişti. Üç yıl idadi kısmı, iki yıl yüksek kısım oldu. Yüksek kısmın birinci sınıfına geçtiğim zaman babam ölmüş ve evimiz de yanmıştı. Dişimi sıkıp Mülkiyeyi bitirebilirdim, ama o yıl sivil Baytar Mektebi kurulmuştu. Bu mektebe girmeyi gençleri teşvik için olacak, mezunlarına 800 kuruş maaş verileceği vaat ediliyordu. Mülkiye’den çıkanlara bundan daha az maaş verilirdi. Birkaç arkadaşla beraber bu mektebi tercih ettik ve oraya kaydolduk.”

Resim 1 Halkalı Baytar Mektebi Açılışında Mehmet Akif Ersoy

Baytar Mektebi’ne kayıt yaptıranlar, burslu olması nedeniyle çoğu ekonomik düzeyleri düşük ailelerin çocuklarından oluşuyordu. Hatta kayıt olan talebelerin bir kısmını da Mehmet Akif gibi hem fakir hem de babasızdı. Talebelerin bu durumda olmaları, dostluklarını daha da pekiştirdiğinden okulda başlayan arkadaşlıkları ömürlerinin sonuna kadar sürmüştür 1,5,9.

“Baytar Mektebine 1889 yılında 25 öğrenci kayıt yaptırmıştır. İlk iki senelik eğitimleri için “Mekteb-i Tıbbiye” de eğitime başlayan 25 ‘öğrenciden 19’u, Halkalı Ziraat Mektebi’nde eğitimlerine devam etmişlerdir7,10.

1893 senesinde Halkalı Baytar Mektebi’nde okula devam eden 19 kişiden 17’sı eğitimlerini tamamlamıştır. Bu 17 kişiden 13’ü ilk sınavlarında başarı göstermişler ve diğer 4 kişi ise sonradan sınavlarını başararak mezun olmuşlardır. 22 Aralık 1893 tarihindeki ilk mezunlarının birincisi Mehmet Akif olmuştur10.  Okuldan mezun olan öğrencilerin dereceleri ve atandıkları görevler şu şekildedir;

  1. Akif Efendi (Fransa’dan celb olunan Zabıta-i Sıhhiye-i Hayvaniye müfettişi ile birlikte bulunmak),
  2. Simon Efendi (Fransa’dan celb olunan Zabıta-i Sıhhiye-i Hayvaniye müfettişi ile birlikte bulunmak),
  3. Hakkı Efendi (Halkalı Baytar Mektebi Seririyat Muallimi Muavinliğine),
  4. Agob Efendi,
  5. Said Efendi,
  6. İshak Efendi,
  7. Yusuf Efendi,
  8. Subhi Efendi,
  9. Şani Efendi,
  10. Tevfik Efendi,
  11. Halil Efendi,
  12. Cemal Efendi,
  13. Kemal Efendi (Şehremaneti Baytar Müfettişliği Muavinliğine),
  14. Edip Efendi,
  15. Yako Efendi,
  16. Hasan Efendi,
  17. ?

Atama yeri belirtilmeyenlerden 12 yeni mezun ise hayvan sağlığı hizmetlerini yürütmek için Hüdavendigar (Bursa) vilayeti emrine atanmışlardır10.

Okul, dünyada bakteriyoloji biliminin gelişimine paralel oluşan bilimsel etkiyle öğrencilerin iyi yetişmesi için oldukça çaba göstermiştir. Bu çabalar okulun, öğrencilerinin bilgi, donanım ve kişisel gelişimlerine büyük katkı sağlamıştır. Bu eğitimden arkadaşları gibi Akif de etkilenmiş ve kişiliği ile pozitif bilimin uyumunu sağlayan düşünce yapısının oluşmasında büyük katkıları olmuştur. Şiire olan ilgisi de okulun son iki senesinde başlamıştır5,11,12.

Resim 2 Dr. Rıfat Hüsamettin Paşa (1863-1922) (Dinçer F.)

Mehmet Akif’in Halkalı Ziraat Mektebinin kuruluşu ve okulun hakkındaki görüşleri Erişirgil’in9 aktardığına göre şöyledir;

Cehalet ne fena, killi toprakta hiç Ziraat Mektebi kurulur mu? Buna rağmen Halkalı’nın ilk müdürü (M.Ali Bey), ve ilk hocaları oranın Ziraat Mektebi haline gelmesi için ne alın teri dökmüşlerdir? Ben orada Baytarlığa ait dersler okurken ne mübarek hocalarımız vardı, hala ne iyi talebesi var!”

Erişirgil9 aynı eserinde Akif’in bir gazeteciyle yaptığı röportaj üzerinden sevdiği hocaları hakkındaki görüşünü ise şöyle aktarmıştır;

Akif’in gazeteci ile görüşmesinde;

“Okuduğunuz okullarda tesiri altında kaldığınız hocalar kimlerdir? Sorusuna; Rüştiyede en çok sevdiğim hocam Kadri Efendi, Baytar Mektebinde ise Dr. Rıfat Hüsamettin Paşadır” diye cevap verdiğini aktarmıştır.

Akif’in yakın dostlarına belirttiği ve elimizdeki kaynaklara göre en çok sevdiği hocası Dr. Rıfat Hüsamettin Paşa’dır (1863- 1922). (Resim 2). Dr. Rıfat Hüsamettin Paşa, Pasteur Enstitüsünde iki yıl (1890- 1892) çalışmış, dönüşünde “Mekteb-i Tıbbiye” de ve Sivil ve Askeri Veteriner Okullarında “bakteriyoloji” dersleri vermeye başlamış, 2 Şubat 1893 tarihli irade ile bu dersi vermesi için resmen görevlendirilmiştir. Mithat Cemal, Dr. Hüsamettin Paşa’nın Akif üzerindeki etkisini ortaya koymuştur. Akif’teki Pasteur sevgisinin kaynağı da bu hocasından kaynaklanmaktadır2,5,12. Mithat Cemal13 bu olayı şöyle anlatır;

“Akif, Pasteur’ün adını heyecanla söylüyor, heyecanla dinliyordu. (Sonradan anlıyorum) Bu heyecan Akif’te meftunluk tavrı almıştı. Kütüphanesinden Pasteur’ün resimlerini çıkarır, dudağında ince tebessümle bu resimlere dalardı…

Akif’in mektebe girdiği yıl, Paris’in Dutot Sokağı’ndan Halkalı ’ya bir Türk hekimi geldi: Rıfat Hüsamettin. Mektebe mikrop kültürünü getiriyordu; bu yeni ilmi Pasteur’ün kendisinden almış, eli onun eline değmişti. Akif, bu muallimden Pasteur’ün yalnız ilmini öğrenmedi; büyük feragatini de dinliyordu. Pasteur, o Hristiyandı ki Akif, onun adını söylerken, gözleri büyür, sesi değişirdi. Bana Pasteur’ün resmini gösterir:

– Bu ne ilahi yüzdür! der, öperdi.

Sonra acı acı gülümser ve ilave ederdi.

– Mu’tekid (dindar) de!

Mübalağa sanılsa bile diyeceğim ki bir mektep, bazen bir tek hocadır; insan, bazen bir mektepten değil, bir muallimden çıkıyor. Akif de bu Rıfat Hüsamettin’den çıktı.”

Mehmet Akif her tanıştığı gence, Pasteur hakkında kitap okuyup okumadığını sorardı. Halkalıda üç saat kitabet ders verdiği okula götürdüğü baytar dairesindeki genç M. Emin Erişirgil’e9,14. ;

Siz Pasteur’ün hayatına ait bir kitap okudunuz mu? Diye sormuştu. Genç hayır deyince: “Behemehâl okumalısınız, ben anlamıyorum, hem Avrupalı olmalıyız diyorlar hem de Pasteur’ü size tanıtmıyorlar, bu nasıl iş? Okuryazar genç bir Müslüman Pasteur’ü tanımıyorsa bu ayıptır” dedikten sonra Erişirgil’e Pasteur’ün hayatını anlatan Fransızca bir kitap hediye etmişti.14 Ardından Pasteur’ü nasıl tanıdığını bu kâtibe şu şekilde anlatmıştı;

“Bizim hocalarımızdan biri Dr. Rıfat Hüsamettin Bey’di. Şimdi paşadır. O mübarek hoca Fransa’da okumuştur. Baytar Mektebi’nde hocalığa başladığı zaman bize Pasteur’u anlatmıştı. Pasteur ne büyük adammış ya rabbi! Onun nasıl bütün insanları seven kalbi, kiliseye giderken İsa önünde eğilirken ne büyük bir imanı vardı! Zaten onda bu iman olmasaydı insan sevgisi de olmazdı ya!

Dinçer’e12 göre; Mehmet Akif’in, Dr. Rıfat Hüsamettin ve Pasteur’e hayranlığı yanında, Fakülteden hocası olan iki meslek büyüğünün daha onun mesleki, ilmi kişiliğine büyük etkileri olmuştur. Bu hocaları Mehmet Ali Bey ve İbrahim Bey’dir. Mehmet Ali Bey (1853-1923) (Resim 3), “Mekteb-i Harbiye-i Şahane’nin” veteriner şubesinde başladığı eğitimini Askeri Tıbbiye’de tamamlayarak 1874’te mezun olmuştur. Mehmet Akif’in veteriner fakültesine başladığı yıl okulun müdürü askeri veteriner hekim Yarbay Mehmet Ali Bey’in başarılı öğrencileri ile ilişkileri öğrencilik yıllarından sonra da devam etmiştir. Akif, hocasının yazarlık yönünün yanında şiir aşkından da etkilenmiştir. Mehmet Ali Bey edebiyata meraklı birdir. Akif’in şiir yazma merakını teşvik etmiştir1,5,10,11,15,16. Mithat Cemal’in13 anlatımıyla;

 “Halkalı Mektebinde bir iptilâ daha başlıyor: Şiir yazmak. Ve mektebin müdürü Baytar Miralayı Mehmet Ali Bey Akif’in içindeki bu yangını körüklüyor. Çünkü Miralay da edebiyata meraklı. Artık Akif Efendi’nin gazellerine, Miralay, her gün şaşıyor; çocuğun şairliği de her gün artıyor…”

Resim 3 Yarbay Mehmet Ali Bey (1853-1923)

Mavraoğlu’nun4 bildirdiğine göre “Mehmet Ali gayet zeki, çabuk kavrayan, teşkilatçı ve idare hususunda mahareti çok yüksek bir şahsiyet idi. 1897 yılında Mehmet Ali’nin ittihat ve Terakki Cemiyetine katıldığından okuldaki odasından alınarak yemen sürgün edilmiştir. Aynı gün Ziya Gökalp’i de sınıftan alıp götürmüşlerdir.”

Sürgünden sonra Yemen, Selanik ve Şam da, görevler yaptıktan sonra 1908 de İstanbul’a gelerek Mülkiye Baytar Mektebi Alisi Müdürlüğüne yeniden atanmıştır. 1910 yılında memuriyette yaşadığı sıkıntılar nedeniyle emekliye ayrılmıştır. Mehmet Ali Bey, sürgün dönemleri dışında bütün faaliyetleri (okul, meslek, cemiyet ve bilimsel) sırasında Mehmet Akif’i daima en yakınında tutmuştur.  Bu şekilde bilgi birikimi ve deneyimlerini Mehmet Akif’e aktardığı söylenebilir.4

Dr. Rıfat Hüsamettin ve Mehmet Ali Bey’den sonra Akif’in en çok sevdiği saygı duyduğu hocalarından biri de veteriner hekim Albay İbrahim Edhem Bey (?-1897)  (Resim 4) olmuştur. İbrahim Bey, 1890 tarihinde yazmış olduğu ve “Şirket-i Mürettibiye Matbaası”nda basılmış 1000 sayfalık  “İcmal-i Baytare” adlı eseri ile veteriner hekimlik tarihinde önemli yer tutmaktadır.  İbrahim Bey aynı zamanda Mehmet Akif’in Baytar Mektebinden hocasıdır. Halkalı Baytar Mektebine Avrupa da (Fransa)  eğitimi sırasında edindiği 50 cilt kadar temel veteriner hekimlik kitaplarını okula bağışlamıştır. İbrahim Edhem Bey, aslen Bursalı olup Eyüp Fes Fabrikası (Feshane-i Amire) ve İzmit Çuha Fabrikası müdürlüklerinde de bulunmuştur. Bu müdürlükleri dönemlerinde “Halkalı Baytar Mektebindeki” sınav heyetlerine de katılmıştır 1,5,6,10.

Mehmet Akif mesleki görevlerinin birinde İbrahim Bey ile birlikte orduya alınacak atların seçimi için Halep, Şam ve Adana’ya birlikte gitmişlerdir. Akif bu görev esnasında İbrahim Bey’in yardımcısıdır. Mithat Cemal13, Mehmet Akif’in İbrahim Bey ile görevindeki anılarını şöyle nakletmiştir;

Oradaki yaylalardan orduya alınacak atlar için heyet teşkil olundu. Baytar Mehmet Akif bu heyette memurdu… Bu üç vilayete giden heyetin reisi Baytar Miralayı İbrahim Bey, Akif’in hayatındaki hayırlı tesadüflerden biri oldu. Bu miralay temiz seciyesi ile Akif’e gençliğinde güzel bir örnek, kafa kıymetiyle de iyi bir arkadaş oldu ve onunla Fransızca eserler okudu.

“Şu son zamanda ziyâın kadar ziyâ-ı elim İsabet etmedi afak-ı Şarka İbrahim!” diyecektir.” Akif, hocası İbrahim Bey için Safahat’ın Birinci Kitabı’nda “Merhum İbrahim Bey” başlıklı bir mersiye yazdı. Mersiye’nin başına yazdığı “haşiyede” Akif bu İbrahim Bey’i okuyucularına “tababet-i baytariye ulemasından, hâk-i pâk-i Şark’ın yetiştirdiği nevadir-i irfan ve faziletten” şeklinde tanıtıyordu.

Mehmet Emin Erişirgil8, bir gün daireye gelen bir baytara İbrahim Bey’i sorar. Konuşurlarken Akif içeri girer. Erişirgil bu defa Akif’e sorar? Sonrasını Erişirgil’den dinleyelim:

“-Efendim, Baytar (…) Beyefendi ile Safahat’ınızdaki Mersiyeyi konuşuyorduk da…

O, gülümseyerek:

– Nesini? Diye sordu.

– Mersiye yazdığınız İbrahim Bey kimdir diye sordum da…

Yüzü birden ciddileşmişti:

– Haa… dedi, O büyük, çok büyük adamdı.

– Efendim ulemadan değilmiş…

– Kim demiş onu?

Resim 4 İbrahim Edhem Bey  (?-1897)  (Melikoğlu B.G)6

Akif cevap verilmesini beklemedi, sözüne devam ediyordu:

– O benim tanıdığım insanların en ahlaklılarından, en seciyelilerinden biri idi. Günün birinde at almak için Harbiye Nezareti bir heyet teşkil etmişti, bizim nezaretten de bir baytar istemiş. Beni memur ettiler. Bu heyetle birlikte, Adana’ya, Şam’a, Halep’e gittik. Hemen hemen her akşam heyet reisi bulunan İbrahim Bey’le buluşurduk. Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan beraber edebi eserler okurduk. Düşünün bir kere, hiçbir gece bıkmadı bana hocalık etmekten… O ne mübarek, o ne büyük adamdı; üvey çocuğu vardı da ben onu yıllar ve yıllar asıl çocuğu sanmıştım.

Artık İbrahim Bey anlaşılmıştı; İbrahim Bey üvey evladına, asıl evladı gibi baktığı için olgun adamdı. Ahlaklı olduğu için büyük insan oluyordu; beraber kitap okudukları, birtakım şeyleri ondan öğrendiği için mübarekti. Böyle bir adam için yazmış olduğu mersiye nasıl Safahat’a girmezdi?

Akif, enfiye kutusunu çıkardı, parmağını burnuna götürdüğü sırada, genç kâtip (Erişirgil), laf olsun diye olacak, şunu sordu:

– Bu seyahatten kim bilir, ne kadar istifade etmişsinizdir, değil mi efendim?

– Benim en büyük istifadem İbrahim Bey’i tanımak oldu.”

Mehmet Akif, İbrahim Bey’den Adana’da biraz Fransızca, biraz da Rus edebiyatı öğrendi. Kuntay13, Mehmet Akif’in hem Doğu, hem de Batı adamı olan Albay Veteriner Hekim İbrahim Bey’e olan sevgisini “Bu ihtiyar miralayın seciye kuvvetine ve kafa kıymetine âşıktı” sözleriyle ifade etmiştir.

Okulunu bitiren Mehmet Akif, 26 Aralık 1893 tarihinde Orman, Meadin ve Ziraat Nezareti Beşinci Umur-i Baytariye ve Islah-ı Hayvanat Şubesi (Orman, Ma­den ve Ziraat Bakanlığı Beşinci Veteriner İşleri ve Hayvan Islahı Şubesine) memurluğuna tayin edildi. Birkaç ay sonra aynı bölümün müfettiş mua­vinliğine atandı. 7 Eylül 1909 tarihinde Veteriner İşleri Müdür Yar­dımcılığına terfi ettirildi. Mehmet Akif, Orman, Maden ve Ziraat Bakanlığındaki 20 yıllık hizmetleri sırasında bakanlık görevleri nedeniyle seyahatler yaptı Görev yeri İstanbul’daki bakanlık merkezi olmakla beraber iki sene kadar Rumeli’de iki sene kadar da Arnavutluk, Anadolu ve Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla mücadele çalışmaları yapmıştır. Yine bu süre içinde “Dar’ül Edeb” adında özel okulda fahri olarak dört-beş sene ders verdiği kendisi tarafından bildirilmektedir 1,2,11,12. Mehmet Akif’in Yayınlanan Sicil-i Ahval kayıtlarına göre, bu hizmetlerinin bir kısmını 1893-1896 yılları arasında Edirne’de icra etmiştir2,5,12,14 .

Kuntay13’a göre Mehmet Akif Edirne’den sonra, orduya alınacak atları seçmek için oluşturulan he­yetle Şam, Halep ve Adana illerine gitmiştir. Memuriyetinin ilk dört yılını halkın arasında halkla iç içe geçirmiş ve memleketin sosyal durumunu, halkın sıkıntılarını yerinde görme imkânını bulmuştur. 17 Ekim 1906 tarihinde ise Halkalı Yüksek Ziraat Okulunun Resmi Yazışmalar dersi hocalığı ek görev olarak verilmiştir. Bu görevin yanında ayrıca 25 Ağustos 1907 tarihinde Çift­lik Makinist Mektebi Türkçe Öğretmenliği de bulunmaktaydı. 11 Kasım 1908 tarihinde Dârü’l Fünûn Ede­biyat Fakültesine, Türk Dili ve Edebiyatı hocası olarak tayin edilmiştir.12,13. “Aynı yıl Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi” (Yüksek Sivil Veteriner Okulu)’nin Zabıta-i Sıhhiye (Sağlık Zabıtası), Kitabet-i Resmi­ye (Resmi Raporlar), Kitabet-i Baytariye (Veterinerlik Yazışmaları), Hukuk-u Ticariye ve Kanun-u Tıp ((Ticaret Hukuku ve Tıp Mevzuatı) hocalığını da yürütmesi istenmiştir. Mehmet Akif, yüklendiği diğer görevlerin nede­niyle bu görevi kabul etmesinin mümkün olamaya­cağını beyan ederek görevi almamıştır.12,13

Mehmet Akif’in çok bilinmeyen önemli yanlarından biri de, mesleki çalışmalarına bağlı olarak yürüttüğü cemiyet ve ilmi faaliyetleridir. Akif ile ilgili yapılan çalışmalar göstermiştir ki bu faaliyetleri kişiliğinin ve karakterinin şekillenmesinde en önemli unsurların başından gelmektedir.  Mehmet Akif’in bu özelliklerinin gelişmesinde en fazla katkı veren Baytar Mektebi’nde müdürü ve hocası olan Yarbay Mehmet Ali Bey’dir1,2,6,9,11,15,16.

Mehmet Ali Bey, sürgünden sonra İstanbul’a dönerek tekrar okul müdürü olarak atandığında, Baytar Mektebi ve teşkilatlarının durumu incelemiştir. Yaptığı incelemelerde; veteriner merkez teşkilatı, beşinci şube müfettişi Abdullah, mümeyyiz ve kâtip Mehmet Akif ve Kemal Beylerden ibaret, taşra teşkilatını ise dağınık vaziyette bulmuştur. Mülkiye Baytar Mektebi ise sayıca yetersiz hocalarla eğitim-öğretimine devam etmekteydi. Bu eksikliği gidermek için çok sayıda yeni mezunu genci eğitim için yurtdışına gönderme kararı almış ve gönderilmelerini sağlamıştır. Teşkilattaki dağınıklığı toparlamak için zeki ve başarılı öğrencileriyle birlikte kuruluş amacı;  veteriner hekimler arasında dayanışmayı sağlamak, hayvan ve insan sağlığının iyileştirilmesi, hayvan ırklarının ıslahı ile ilgili konularda hükümetin ve halkın desteğini almak olan ilk mesleki sivil toplum kuruluşu “Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi’ni” 26 Ağustos 1908 tarihinde kurmuşlardır. Derneğin başkanlığına Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi Müdürü Mehmet Ali Bey, başkan yardımcılığına Mehmet Akif Ersoy, kâtipliğe Ali Rıza [Uğur] ve Fazlı Faik, saymanlığa ise Nikolaki Mavrioğlu Beyler seçilmiştir.4,15,16(Resim 5).  Bu derneğin kuruluşu taşra veteriner hekimleri arasında da çok büyük bir sevinçle karşılanmış, taşra veteriner hekimlerinin neredeyse tamamı derneğe üye olmuşlardır.  Aidatlarını düzgünce yatırdıklarından derneğin faaliyetlerinde her hangi bir aksama olmamıştır4.

Resim 5 Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi’nin Yönetim Kurulu Üyeleri(Gölcü B.M ve Ark)15

Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi’nin 26 Ağustos 1908 tarihli ilk toplantısında Mehmet Ali Bey’in teklifiyle bilimsel bir derginin yayımlanması kararı kabul edilmiş, dergiye “Mecmua-i Fünûn-i Baytariye” (Resim 6-7) adı verilmiştir, Dernek Başkanı Mehmet Ali Bey, aynı zamanda derginin de sorumluluğunu üstlenmiştir. Bunların yanında derginin yazım ve yayın kuralları da yayın heyeti tarafından belirlenmiş, derginin yönetimini ve basımını sağlamak üzere gerekli kurullar oluşturulmuştur. Dergi, 14 Eylül 1908 – Nisan 1910 tarihleri arasında yayınlanmıştır. “Mecmua-i Fünûn-i Baytariye’nin mesleği” adlı makaleye göre, derginin amacı, dönemin siyasi, ekonomik ve askeri dinamiklerini belirleyen hayvan hastalıkları ile mücadelede etkin rol oynamaktır 15,16.

Cemiyetin ikinci günkü toplantısında alınan bir kararla çıkarılmaya başlanan Mecmua-i Fünun-u Baytariye, Mehmet Akif ve Fazlı Faik Yeğül’e teslim edilmiştir. Fazlı Faik, dergi çıkıncaya kadar Mehmet Akif’in  yakın arkadaşı  Samih Rıfat’ın “ittifak” adlı gazetesinde veteriner hekimlikle ilgili yazılar yazmak için Akif tarafından görevlendirilmiştir. Hatta Şefik Kolaylı’nın anlatımına göre, bunların gazeteye gönderilmesinden önce tashihlerini bizzat Mehmet Akif yapmıştır12,15,17.

Bu dergide veteriner hekimlik, halk sağlığı, gıda ile ilgili alanlarda gerçekleştirilen araştırma makalelerinin yanı sıra dönemin dünyadaki bilimsel gelişmelerinin ülkeye aktarılması, hayvan hastalıklarına yönelik vaka takdim çalışmaları, araştırmalar, aşılarla ilgili dünyadaki gelişmeler ve Osmanlı İmparatorluğunda yapılan aşı uygulanmalarının sonuçlarına dair veriler yer almıştır.  Ayrıca dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan veteriner hekimlik kongrelerinin duyuruları yapılmış, bu kongrelere katılan bilim insanların kongrelerdeki bildiriler hakkındaki değerlendirmeleri dergide yayınlanmıştır. Bunun yanında “Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi” öğrencilerinin faaliyetleri ve yurtdışına gönderilen ve mezun olan öğrenciler ve atandıkları yerlere dair duyurulara da yer verilmiştir.   Bu özelliği ile dergi, veteriner hekimliğe ilişkin ulusal ve uluslararası düzeydeki gelişmelere, bilimsel araştırmalara, hayvancılık ve halk sağlığı konularına, veteriner hekimliği eğitim-öğretim hizmetleri ile örgütlenmesine ışık tutmuştur. 14 Eylül 1908 – Nisan 1910 tarihleri arasında iki cilt olarak yayımlanan dergi başlangıçta on beş günde bir, 14 Mart 1909 tarihli itibaren aylık olarak yayımlanmıştır15.

Mehmet Akif’in yer aldığı bir diğer dernek ise “Mülkiye Baytarları İttihad ve Teavun Cemiyeti”dir. Bu dernek sivil veteriner hekimliğin örgütlenmesindeki yetersizlikleri gidermek ve meslektaşlar arasındaki dayanışma ve yardımlaşmayı artırmak amacıyla Aralık 1908 tarihinde kurulmuştur. Derneğin başkanlığına Civan Bey, Başkan yardımcısı ise Mehmet Akif seçilmiştir. 30 maddelik bir nizamnamesi olan bu dernek Civan Bey’in görevden ayrılması üzerine başkan yardımcısı Mehmet Akif dernek başkanlığına seçilmiştir. Derneğin kapanış tarihi ve faaliyetleri hakkında fazlaca bilgi bulunmamaktadır.16

Mehmet Akif hocası tarafından yetiştirilmiş, insan yetiştirme sırası Akif’e gelmiştir. Bu kez hocasının bıraktığı yerden sorumluluğu alacak 28 Şubat 1910 tarihinde kurulan ve 17 Haziran 1914 tarihine kadar faaliyetlerine devam eden ve “Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi” derneğinin devamı olarak kabul edilen “Baytar Mekteb-i alisi Mezunin Cemiyeti”ni kurulmuş, başkanlığına Mehmet Akif seçilmiştir. Mehmet Akif başkanlığındaki derneğin diğer yönetim kurulu üyeliklerine Mülkiye Baytar Mektebi Âlisi Müdürü Ali Rıza [Uğur], Muavin Baytar Mektebi Müdürü Ali Rıza [Erem], Seyyar Baytar Müfettişi Hüseyin Mustafa, İstanbul vilayeti baytar Müfettişi Agop ve Bakteriyoloji hane-i Baytari müdür muavini Cafer Fahri [Dikmen] Beyler seçilmiştir.16

Dernek nizamnamesinde (Resim 8) daha çok veteriner hekimlerin hukuki ve mesleki haklarıyla ilgili faaliyet yapacağı belirtilmiştir. Nizamnamede Osmanlı “Cemiyet-i İlmiye-i Baytariye” derneğinde olduğu gibi yayın işleri ihmal edilmemiş, bilimsel bir dergi çıkarılması için yayın kurlu oluşturulmuştur. Bu kurul, bilimsel bir derginin yayımlanmasının yanı sıra veteriner hekimliği alanında gerekli görülen eserlerin telif ve tercümesinden de sorumlu tutulmuştur. Bu amaç doğrultusunda “Risale-i Fenn-i Baytari” adıyla bir bilimsel dergi çıkarmışlardır.  Birbirinin devamı olan her iki dergide (“Mecmua-i Fünûn-i Baytariye” ve “Risale-i Fenn-i Baytari” ) dönemine göre son derece nitelikli bilimsel yayınlar yayımlanmıştır. Bu açıdan dergilerin döneminin en ciddi bilimsel dergilerinden olduğunu söyleyebiliriz.

Resim 8 Mülkiye Baytar mektebi Alisi Cemiyeti nizamnamesi (Gölcü, B. M ve Ark.)9

Bu dergilerin yayın heyetlerinde Mehmet Akif’e bu görevlerin verilişi o’nun mesleki ve ilmi kişiliğine duyulan güvenin göstergesi olarak değerlendirilebilir.16 Yaklaşık 4 yıl boyunca faaliyetine devam eden derneğin bilimsel dergisi, kuruluşundan bir buçuk yıl sonra yayın hayatına başlayabilmiş ve 6 sayı olarak yayınlanmıştır. Derneğin editörlüğünü Mülkiye Baytar Mektebi hocalarından Cafer Fahri [Dikmen] ve Simon Beyler seçilmiştir. Simon Beyin görevden ayrılması üzerine Cafer Bey editörlüğünde 6 sayısı çıkarılmıştır. Balkan savaşı yıllarında başlayan sıkıntılar nedeniyle önce  derginin yayın hayatı  durdurulmuş, sonra dernek kapanmak zorunda kalmıştır. “Cemiyet-i İlmiye-i Baytariye” derneğinin bir devamı kabul edilen bu dernek daha sonra  kurulacak mesleki derneklerin temelini oluşturmuştur.16

Mehmet Ali Bey, okulda şiire teşvik ettiği öğrencisi  ile birlikte bu kez mesleğinin ilk sivil toplum kuruluşunu kurmuş, cemiyet adına veteriner hekimliğin ilk bilimsel dergilerinden birini çıkarmıştır. Daha sonra yetiştirdiği öğrencilerinden Mehmet Akif aynı yolu izleyerek hocasının mirasını devralıp devam ettirmiştir. Mehmet Ali bey önce öğrencisi sonrasında meslektaşları olan  öğrencilerine; cemiyet hayatını, buna bağlı olarak bilimsel dergi yayımlamayı öğretme aşamasına geçerek, öğrencilerini ilmek ilmek işlemiştir. Mehmet Ali Bey, Mehmet Akif  ve arkadaşlarının kişilikleri üzerine büyük etkileri olmuştur. Mehmet Akif gibi derneğin yönetiminde bulunan Fazlı Faik, Ali Rıza, Nikolaki Mavridis Beyler genelde ülkemiz bilimine özelde  veteriner hekimlik, kimya ve bakteriyoloji bilim dallarının kurulmasının öncüleri olmuşlardır. Bu bilim insanlarımızın çoğu Türkiye’de aldıkları veteriner hekimlik eğitiminin yanında yurtdışında eğitim almışlardı. Daha sonraki yıllarda hem imparatorluk, hem de cumhuriyet döneminde ülkemizde bilimsel çalışma ve bilimsel düşüncenin oluşmasının temellerini atmada çok büyük etkileri olmuştur. 4,17

Yarbay Mehmet Ali Bey’in kurmuş olduğu insan yetiştirme, bilimsel çalışma ve düşünceyi teşvik eden bu düzeni devam ettiren öğrencisi ve meslektaşı Mehmet Akif olmuştur. Mehmet Akif hocasının yolundan devam etmiş, umut vaad eden genç meslektaşlarının elinden tutmuş  ve  onları teşvik etmiştir. Mehmet Ali Bey’in yaktığı bu ateşi tutan Akif, Şefik, Fazlı Faik, gibi çok sayıda meslektaşının yetişmelerinde büyük katkıları olmuştur. Devraldığı nöbeti de bu güzide insanlara devretmiştir. 4,11,17,18

Bu bilim insanlarının en başında gelenlerinden biri Fazlı Faik YEĞÜL (1882-­1965) Beydir. Fazlı Faik YEĞÜL okulunu bitirip herhangi bir göreve atanmadan hocası Abdullah Beyin tavsiyesine uyarak “Ziraat, Orman ve Maadin Nezareti” “Ziraat Heyet-i Fenniyesi“ne bağlı “Beşinci Şubei Baytariye Müfettişliği” devam ederken birbirinin sınıf arkadaşı olan Mehmet Akif ve Kemal Beylerle tanışmıştır. Fazlı Bey5 Akif’le olan dostluğunu ve insan yetiştirmeye verdiği önemi şöyle anlatmıştır.

“Ben Akif 1901 senesinde şahsen tanıdım 1906 senesinden beri de birbirimize kardeşten fazla dost, dosttan fazla kardeştik.

Akif Bey, teveccühünü kazanan gençleri, okumaya, çalışmaya, öğrenmeye teşvik ederdi. Benden de teveccühünü esirgemedi. Beni, Arkadaşı Kemal Bey’in yayımlamakta olduğu mesleğimizin ilk dergisi olan “Mecmuayi Ziraiye ve Baytariye” ye yazı yazmaya teşvik etti. 21 yaşında idim. Fransızca mesleki dergilerden iktibas ederek, o sıralarda bahis konusu olmağa başlayan “Calmett – Guercne B. C. G.” verem aşısı hakkında, memleketimizde ilk defa olmak üzere yazılar yazmağa başladım”.

Mesleğe atılan Fazlı Bey, “Cemiyet-i İlmiye-i Baytariye” de Mehmet Akif’le birlikte derneğin yönetiminde yer almışlardır. Bu derneğin çıkardığı  “Mecmua-i Fünûn-i Baytariye” adlı bilimsel derginin yayın kurulunda birlikte çalışmışlardır.15

Akif’in velisi olduğu, terbiyesine aldığı, mesleki olarak yetiştirdiği bir diğer bilim insanı ise Şefik Kolaylı (1886-1969) olmuştur. Kolaylı, Mehmet Akif’in hayatında en çok yer tutan meslektaşlarından biridir.  Dinçer’e12 göre: Akif, Kolaylı’nın babası Hasan efendiyle arkadaş olduğundan Hasan efendinin ölümü üzerine Şefik Kolaylı’ya ve ağabeyi Neyzen Tevfik’e sahip çıkmıştır. Şefik Kolaylı’yı baytar mektebine yazdıran ve orda velisi olan da Akif’tir.4  Şefik Kolaylı12 Mehmet Akif le ilişkisi hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir.

Ben on üç yaşında iken Akif’in terbiyesine girdim. Hiçbir gün tasavvur etmem ki Akif herhangi bir meclisinde memleketin gerilemesine ait esbabın izalesini husule getirecek çığırlar hakkında konuşmasın.”

Mehmet Akif’in velisi olduğu ve yetişmesinde büyük emeklerinin bulunduğu Şefik Kolaylı 1907 yılında Mülkiye Baytar Mektebini bitirmiş, İstanbul Pendik’teki Bakteriyolojihane-i Baytari’ye atanmıştır. Birinci Dünya ve İstiklal Savaşı sırasında İstanbul’un işgali üzerine Eskişehir’de bir handa kurulan Serum Hazırlama Evinde görevlendirilmiştir. Eskişehir’in işgali üzerine kurumu önce Kırşehir’e, sonra da Ankara Etliğe taşımış Etlik Bakteriyolojihane’sini kurmuştur. Balkan savaşlarında başlayan çalışma azmi Milli Mücadele yıllarında da devam etmiş, çok sayıda bilim insanı yetiştirmiş ve bu insanları yetiştirecek kurumlar kurmuştur. Milli Mücadele yıllarında Kolaylı Eskişehir Bakteriyolojihanesi’nde çalışırken Akif defaatle Kolaylı’yı ziyaret ettiği değişik kaynaklarda bildirilmiştir 4,18. Kolaylı, Akif’ten aldığı mesleki ve kişisel disiplin sayesinde veteriner hekimlik meslek tarihine adını yazdırmıştır. Mehmet Akif mesleğini ve meslektaşlarını ağırlıklı olarak Kolaylı’dan aldığı bilgilerle takip etmiştir12.

Mehmet Akif meslektaşları arasında yetişmelerinde en büyük katkı verdiği ve  bilimsel mirasçıları sayılan Fazlı Faik ve Şefik Kolaylı Beyler olmuştur. Fazlı Bey Almanya’da kimya, Şefik Bey ise Fransa da bakteriyoloji eğitimi almıştır. İlerleyen yıllarda Fazlı Bey Türkiye’de Kimya bilimin temellerini atmak için Kimya bölümlerinde ders vermiş,  çok sayıda Kimya kitabı çevirisi ve özgün kitabın yazarı olarak ülkemizdeki kimya biliminin temellerini atan öncülerden olmuştur. Fazlı bey, Mehmet Ali Bey ve Mehmet Akif’ten öğrendiği cemiyetçilik ve bilimsel dergicilik yöntemini kullanarak meslek hayatına devam etmiş, dört kimyager meslektaşıyla birlikte  “Kimyagerler Cemiyeti’ni” kurmuş, bu cemiyetin başkanlığına seçilmiştir. Bu dernek çatısı altında  “Kimya ve Sanayii” adlı bilimsel bir dergi çıkarmışlardır. Fazlı Faik beyin bilim insanı yetiştirme, mesleki örgütlenmeyi sağlama ve bilimi yaymada kullandığı yöntem Mehmet Ali Bey den Akife, Akif’ten Fazlı Bey’e oradan da yeni nesillere devredilmiştir.4,12,15,16,17

Kolaylı ise ülkemizde Bakteriyolojiane-i Baytari’nin gelişimi için çok büyük emek sarf etmiş,  çok sayıda insan yetiştirmiştir. Akif’in Mısıra gittiği yıllarda, Kolaylı’ya yazdığı mektuplardan her iki meslektaşını takip ettiğini anlayabiliyoruz. Akif’in Kolaylı’ya yazdığı mektuplardan birinde12 onlara olan sevgilerini şöyle ifade etmiştir;

“Fazlı’nın bu sözleri beni çok mütehassıs etti. Birlikte girdiğimiz acı tatlı günler birer birer hatırımda canlandı. Ben zaten mazide yaşayan bir adam olduğum için eski hatıraları anmaya vesile ihtiyacından verasetteyim. Hiçbirinizi yad etmediğim gün geçmez desem, katiyen mübalağa etmiş olmam. Evet onun Kimya ile uğraşması daha muvafıktı ama ne yapsın? Geçinme belası.”

Akif’in çok sevdiği mesleği ve yetişmesinde katkıda bulunduğu meslektaşlarının yanında haksızlıklara tahammül edemeyen kişilik özellikleri de çok üst düzeydedir.  Abdullah Beyin veteriner işleri genel müdürü, Mehmet Akif’in genel müdür yardımcısı olduğu dönemde Bakteriyolojihane-i Baytari’de üretilen sığır vebası serumu yetersiz kaldığından üretim kapasitesinin artırılması, kurumun şehrin içinde kalmasından dolayı şehir dışında yeni bir yere taşınması gerekiyordu. Akif ve genel müdürü Abdullah Bey, enstitünün yapılacağı yer olarak şu an kurulu olduğu Pendik’te ki (Pendik veteriner Kontrol Enstitüsü) devlet arazisini tespit etmişlerdi. Nazır Bostancıdaki İngiliz bir vatandaşa ait arazisinin alınmasını uygun görmüş, Abdullah Bey buna karşı direnmişti. Bunun üzenine Abdullah Bey genel müdürlük görevinden alınmıştı. Bu haksızlığa dayanamayan Akif 24 Mayıs 1912 tarihinde “Umur-i Baytariye Müdür Abdullah Efendinin yerden göğe kadar haklı olduğu Bakteriyolojihane meselesinden dolayı azli üzerine acizlerin de memuriyetten suret-i katiyede istifa ediyorum” diyerek memuriyetten ayrılmıştır.4,12 (Resim 11)

Nazır ve Akif’in dostları, istifasını geri almasında ricada bulunmuş, ancak Akif yapılacak müessesenin devletin arazisi olduğu halde para ile satın alınarak başka yere yapılmasına karşı çıkarak: “ müessesenin yeri uygundur, adam kayırmak, başkasının yerini alıp onu zengin etmek için iltimas yapılmak istenmektedir. Göz göre göre milletin parasının heba olmasına iştirak edemem. Bu benim ahlakıma ve mesleğime uymaz”12 diyerek memuriyete geri dönme taleplerini şiddetle reddetmiştir.

Ardından meslektaşlarının ( Şefik Kolaylı ve Fazlı Faik) ve meslek camiasının ısrarları karşısında Kolaylı12’nın aktardığına göre şu cevabı verir;

 “Mesleğim namına bana hamallık ettirin, sırtıma küfe koyun, fakat beni nazır karşısına çıkarmayın.”

Daha sonraları gerek hocası Abdullah Bey, gerekse Akif’in istifası, Bakteriyolojihane-i Baytari’nin Nazır’ın dediği yere değil, Pendik’te yapılmasında etkili olmuştur. Buna rağmen Akif istifasını geri almamıştır.

İstifa ettiği günden sonra edebiyata, fikir hayatına, ülkesel ve milli mesellere daha fazla zaman ayıran Akif, ülkenin buhranlı dönemlerinde mücadelede her zaman en önde olmuştur. Milli Mücadele yıllarında Kuvayı-i Milliye çatısı altında son derece aktif faaliyet gösteren Akif, birinci Büyük Millet Meclisinde Milletvekilliği yaptı. Ardından Mısıra gitti ve Mısır’da Edebiyat dersleri verdi.12

Mısır da iken mesleğini ve Türkiye’deki mesleki ve bilimsel gelişmeleri her zaman takip etti. Bu gelişmeleri ağırlıklı Şefik Kolaylı Beye yazdığı mektuplarla öğrenmeye çalıştı. Türkiye deki en köklü bilimsel kurumlardan biri olan ve istifasına neden olan Bakteriyolojihane-i Baytari’ye gelişimi hakkında Kolaylı’dan bilgi almak için mektuplar yazdı. Kolaylı’nın verdiği bilgilerden son derece mutlu oldu.  Mehmet Akif, 1935 yılında Şefik Kolaylı’ya “Bakteriyolojihane”nin durumunu sorduğu mektupta okuldan mezun olan öğrencilerin beş altı ay kadar Bakteriyolojihane’ye devam etmelerini, bunun yararlı olacağını belirtmiştir. Mehmet Akif’in bu özelliğinin meslekten uzak kaldığı zamanlarda bile mesleki eğitimle ilgilendiğini, bilime olan ilgisinin hiç eksilmediğini görmek mümkündür. Yazdığı mektuplarda Müslüman ülkelerin bulunduğu fikri ve bilimsel fakirlikten duyduğu rahatsızlığı belirtti. Yine Kolaylı’ya yazdığı mektuplarda meslektaşlarını sordu haklarında bilgiler aldı.12

Resim 9 Mehmet Akif Ersoy’un istifa dilekçesi (Dinçer F.)12

Ersoy 1936 yılında 27 Aralık Pazar akşamı saatler 19:45 gösterdiğinde vefat etmiştir. Akif’in bilimsel ve meslek hayatını Akif’i tanıyan meslektaşlarıyla görüşerek, onlardan belge, bilgi, hatırat toplayan ve bu konuda çalışan çok sayıda öğrenci yetiştiren Prof. Dr. Ferruh Dinçer’in12 ifadeleriyle “vatanına ve hürriyetine aşık ruhu yorgun ve bitkin hale gelmiş ve “Fetihten beri şehrin toprağına kendi eseriyle gömülen ilk ölü… olma unvanına erişti.” Akif’in cenaze töreni çoğunluğu İstanbul üniversiteli öğrencilerin oluşturduğu büyük bir kalabalıkla Edirnekapı mezarlığında defnedildi.

Akif’in 1893’te mezuniyetinden 1912’te meslekten ve memuriyetinden istifasına kadar geçen 20 yıllık bilgi, görgü ve çalışması ile mesleğine ve ülke bilimine yaptığı katkıları çok fazladır. Akif, ilmine, mesleğine inanç ve bağlılığını, meslektaşa sevgi ve saygısını mesleğini icra ettiği yıllarda görebilmekteyiz. Mısıra gittiği yıllarda uğruna memuriyetten istifa ettiği Bakteriyolojiane-i Baytari kurumunun durumunu Kolaylı’ya yazdığı mektupta sorması, aldığı cevaplardan memnuniyeti, ülke ve meslek alanındaki bilimi sürekli takip ettiğinin bir göstergesidir.

Türkiye de Akif ‘in bu yönü fazla bilinmemiş olsa da uluslararası alanda hak ettiği (bilimsel) şekilde tanınması ölümünün 20 yıl dönümünde PTT Genel Müdürlüğünün çıkardığı, üzerinde İstiklal Marşı’nın yazılı olduğu pulların Alman Hoechst İlaç Firmasının üç dilde (İngilizce, Almanca, Fransızca) çıkarılan son derece prestijli dergisinde 1971 yılında yayınlanmıştır. Mehmet Akif Ersoy’un biyografisini ile birlikte Pasteur, Koch, E.V. Behring, Erlich, Roux, Marex, Cruz, Calmette, Henle, Ramon gibi dünyaca ünlü bilim adamlarının arasında Akif’in de yer alması bilimsel yönüne yapılan son derece hak edilmiş bir vurgudur.12 (Resim 10)

Resim 10 Mehmet Akif Ersoy anma pulları ve biyografisinin yayınlandığı The Blue Book dergisi(Dinçer F.)12

Akif’in “Baytar Mektebine” girdiği ve sonrasında mesleğe atıldığı dönemde dünyadaki bilimsel gelişmeler ve yeniliklerin Osmanlı imparatorluğundaki etkileri önemli boyutlardaydı. Bu dönemde; Robert Koch ve Louis Pasteur sırasıyla Tüberküloz, Antraks, Kolera basillerini ve kuduz aşısını bulmuşlardı. Bu buluşları insanlığı çok büyük sorunlardan kurtararak bilim dünyasında büyük bir değişime yol açmıştır. Yaptıkları çalışmalar neticesinde, bilimsel çalışmaların sistematiğinin oluşmasını sağlamışlardır. Buna bağlı olarak kontrollü çalışma kavramını ortaya atmışlar ve bunu hayata geçirmişlerdi.

Bu iki bilim adamı sadece bilimsel çalışmaları bir sisteme kavuşturmakla kalmamış, bu çalışmaların anlatma yöntemi açısından da önemli kazanımlar sunmuşlardır. Pasteur, eleştirmenleri susturmak amacıyla, deneylerini en ince ayrıntılarına kadar anlatmayı gerekli görmüştür. Bu noktadan çıkarak, deneylerin tekrarlanabilirliği felsefesi bilimin vazgeçilmez ayaklarından birisi olmuştur. Bilimsel çalışmalarının sonuçlarını yayımlamak için bu kurallara kullanmaya başlamıştır. Bu sistematiğe Koch da destek vermiştir.  Bu sistem akademik yayınların tüm dünyada aynı sistemlerle yazılmasını sağlamıştır. Bu şekilde yapılan ve yayınlanan çalışmalar, bilimsel çalışma yapma ve yayınlamanın sistematiğinin (IMRaD-Introduction, Methods, Results, Discussion) oluşmasına neden olmuştur19.

Bu bilimsel gelişmelerin olduğu bir dönemde kurulan sivil veteriner okulunun kadrosuna alınmak için nerdeyse tamamı Fransa’ya gönderilen Baytar Mektebi öğrencilerinin aldığı akademik eğitimlerde bu sistemleri kavramış ve yurda getirmişlerdir4,6,20. Bunu dönemin akademik çalışmalarından görmek mümkündür21,22. Mehmet Akif böyle bir ortamda, Mehmet Ali Bey gibi son derece zeki, çalışkan ve teşkilatçı bir hocanın müdür olduğu okulda öğrenci olmuştur. İlerleyen dönemlerde bu bilimsel gelişmeler Osmanlı bilim dünyasını etkileyerek cemiyet ve akademik dergiciliğin gelişmesine neden olmuştur. Mehmet Akif böyle bir ortamda Mehmet Ali Beyle birlikte cemiyet kurmuş ve akademik dergi çıkarmıştır. Akif’in Pasteur’e olan hayranlığının sadece kuduz aşısını bulmasından kaynaklanmadığı, onun bilimsel olarak ortaya koyduğu yeniliklerin etkisi de büyük olmuştur.  Bu amaçla yapılan incelemelerde o dönem yurtdışına eğitime gönderilen baytar mektebi öğrencilerinin çoğunluğunun çok ciddi derecede kitap, makale, gazete yazarlığı yaptığı görülmektedir20–22. Akif’in bu bilimsel iklim içerisinde hocasından öğrendiği yöntemleri kullanarak bilimsel ve mesleki bilgiyi yayma yöntemlerini kendinden sonraki meslektaşlarına öğretmiştir. Bu yolla bilginin ve bilimsel düşüncenin yayılması ve nesilden nesile aktarılmasın öncülerinden olmuştur. Akif’in hocaları açısından yapılan değerlendirmelerde, en çok etkilendiği hocasının  Rıfat Hüsamettin Paşa olduğu çok sayıda kaynakta bildirilmektedir12,13. Bu fikir kısmen doğru olmakla birlikte; Akif’in mesleki yönünü incelediğimizde onu öğrencilik ve meslek hayatı boyunca yanında tutan mesleğinin her aşamasında yetiştiren Mehmet Ali Bey’in kişilik, karakteri ve şairliği üzerinde etkilerinin daha fazla olduğu görülmektedir.  Bu nedenle Mehmet Ali Bey-Akif ilişkisi ve dönemin bilimsel gelişmeleri göz önüne alınarak değerlendirme yapıldığında; Akif’in bilimsel yönleri, karakteri ve kişilik özellikleri daha net ortaya konulabilmektedir4,12.

Bu bilgiler ışığında Akif hakkında yapılacak tanımlamaların en anlamlılarından birinin Adnan Adıvar’ın “Ben Akif’i yalnız şair diye değil, daha çok büyük bir insan ve büyük bir fen adamı diye severim. Onun Fatih kürsüsü eşsiz bir abide-i fendir, o eserin her kelimesi ilm-ü fen deryasından seçilmiş inciler, meyvelerdir” 12 cümleleridir.

Okuyucu için not: Bu çalışmayı yaparken çok sayıda kaynaktan yararlanılmış, yazının uzamaması adına bazı konulara detaylıca değinilememiştir. Yazıda kısa hikâyeleri verilen Akif’in hocaları, meslek büyükleri ve meslektaşları hakkında yeterli çalışmanın yapılmamış ve isimlerinin yaşatılmıyor olması bilim tarihimiz açısından önemli bir eksikliktir.

Erol Kabil
Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü -İstanbul

Kaynakça

  1. Sinmez, Ç. Ç. & Yaşar, A. Veteriner Hekimliği Yönüyle Mehmet Akif Ersoy. Sağlık Bilim. Derg. 20, 143–149 (2011).
  2. Dinçer, F. Mehmet Akif Ersoy’un Veteriner Hekim Olarak Mesleki ve İlmi Kişiliği. in Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif Ersoy’u Anma Kitabı 37–65 (A.Ü.Rektörlüğü Yayınları, 1987).
  3. Arslan, H. Mehmet Akif Ersoy’un Şahsiyeti ve Millî Mücadeledeki Rolü. İÜ İlahiyat Fakültesi Derg. 5, 117–150 (2014).
  4. Mavroğlu, N. Pendik Hayvan Hastalıkları merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi. 21, 127–145.(1990)
  5. Arslan, E. S. Mehmet Âkif Ersoy’u Veteriner Hekim Olmaya Götüren Sebepler ve Veteriner Hekimlik. Anim. Health Prod. Hyg. 59–63 (2012).
  6. Gölcü, B. M. Osmanlı Devleti’nde Avrupa’ya Gönderilen Veteriner Hekimliği Öğrencileri. Ank. Üniversitesi Vet. Fakültesi Derg. 66, 131–139 (2019).
  7. Özlü, Z. 19. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı Devletinde Veteriner­lik Mesleği ile İlgili Bir Değerlendirme. BELLETEN 76, 239–260 (2012).
  8. Erişirgil, M. E. Ölümünün 50.Yılında İslamcı Bir Şairin Romanı. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1986).
  9. Gölcü, B. M., Yüksel, Ö. & Yüksel, E. Baytar Mecmuası / Baytarî Mecmua (1923-1933) Üzerine Bir İnceleme. 19, 75–134 (2017).
  10. Doğanay, F. K. Mülkiye Baytar Mektebi. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Derg. TAED, 665–686 (2017).
  11. Gölcü, B. M. & Özgür, A. Osmanlı Devleti’nde Sivil Veteriner Hekimliğine Yönelik ilk Mevzuat Düzenlemeleri. Ank. Üniversitesi Vet. Fakültesi Derg. 62, 7–12 (2015).
  12. Dinçer, F. Veteriner Hekim Gözüyle Veteriner Hekim Mehmet Akif Dosyası. (Türk Veteriner Hekimleri Birliği Yayını, 2011).
  13. Kuntay, M. C. Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif. (İş Bankası Kültür Yayınları Genel Yayını, 1986).
  14. Göze, H. Mehmed Akif Hüzünlü Bir Yolculuk. (Kubbealtı Neşriyat, 2015).
  15. Gölcü, B. M. & Sanal, Ş. O. Mecmua-i Funun-i-İ Baytariye:İnceleme ve Özetli Bibliyografya. Osman. Bilimi Araştırmaları 14, 44–88 (2012).
  16. Gölcü, B. M. & Erer, S. Osmanlı Devleti’nde Kurulan Veteriner Dernekler Üzerine Yeni Araştırmalar. Turk. Klin. 21, 88–94 (2013).
  17. Dinçer, F. Veteriner Hekimliği Arşivinden Bir Örnek: Fazlı Faik Yeğül’ün Otobiyografisi. Osman. Bilimi Araştırmaları VI, 4 (2005).
  18. Uçar, N. Mehmed Akif Anıt Sayısı. Türk Edeb. Derg. 51–52 (1986).
  19. Bakar, C. & Akgün, H. S. Bilimsel Araştırma Sonuçlarını Yayına Hazırlama Teknikleri. Tıp Eğitimi Dünya. Derg. 23, 51–57 (2006).
  20. Erk, N. İlk Türk Bakteriyologlarından Adil Mustafa. Ank. Üniversitesi Vet. Fakültesi Derg. 15, 24–28 (1968).
  21. Dinçer, G. Subhî Edhem’in Fen Adamları Adlı Kitabı. (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe (Bilim Tarihi) Anabilim Dalı, 2019).
  22. Melikoğlu, B. Osman Nuri Eralp’ın “Bakteriyoloji Dersleri” Adlı Kitabının Veteriner Hekimliği Tarihi Açısından Değerlendirilmesi. (Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2007)
  23. Karagül, S. Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü ve 115 Yıllık Tarihi. Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü Resmi Sitesi https://vetkontrol.tarimorman.gov.tr/pendik/Sayfalar/Detay.aspx?SayfaId=45. Erişim Tarihi:03.04.2021
  24. Özgün, C. Osmanlı Devleti’nin Son Zamanlarında Bir İlletle Yüzleşmek: Devletin Resmi Tutumu Bağlamında Dâü’l-Kelb (Kuduz Hastalığı). Tar. İncelemeleri Derg. 2, 491–529 (2017)