Şap hastalığında ekonomik kayıp ve beslenme stratejisi

Hayvan refahı hükümetler, Veteriner Hekimler, hayvancılık endüstrisi başta olmak üzere birçok toplumu içerisinde barındıran paydaşlar için günden güne önemi artan bir konudur. Şap hastalığı, aşılar ve virüs hakkında birçok bilgiye sahip olmamıza rağmen dünya çapında hayvansal üretimi ve geçim kaynaklarını olumsuz etkileyen bu hastalık hayvancılık endüstrisini büyük oranda tehdit etmeye devam ediyor. Endemik bölgelerde hastalığın meydana getirdiği üretim kayıpları ve aşılama maliyetinin yıllık olarak 6.5-21 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir. Salgından sonra hastalığın yayılışını ve yoğunluğunu tespit etmek için yapılan survey çalışmaları da hükümetler için ayrı bir mali yük getirmektedir. Şap hastalığından arilik statüsü elde etmeye çalışan bölgeler aşılama maliyetleri ve hayvansal üretimdeki kayıpların yanı sıra ticaret kısıtlamaları ile karşı karşıyadır. Birçok gelişmiş ülkede doğurabileceği olası ekonomik kayıplar tahmin edildiğinden hastalığın varlığı ortadan kaldırılmıştır. Şap hastalığı bölgesel olarak değişkenlik gösteren hayvancılık işletmelerini birbirinden farklı şekillerde etkilediğinden hastalığın kontrolü planlanırken bu değişken etki ve risklerin sonuçları dikkate alınmalıdır.

Yeni bir salgının varlığı veya tehdidi ulusal ve uluslararası pazarda hem mevcut ticaret anlaşmalarını hem de hayvan hareketlerini tehlikeye sokmaktadır. Sınıraşan bir hastalık olarak duyarlı hayvan sayısının (antikor bulundurmayan) yüksek olduğu temiz bölgelerde yeni salgınlara yol açmaktadır. Hastalığın eradike edilebilmesi için devlet tarafından koordine ve sübvanse edilen “AŞI” çalışmaları küresel ölçekte halen en uygun prosedür olarak kabul edilmektedir. Ancak hayvan hareketlerinin kontrolünün sağlanamadığı bir ortamda tek başına aşılama çalışmaları ile hastalığın sınırlandırılması mümkün değildir. Özellikle hayvansal üretimde gözle görünen kayıplar sektörde ekonomik açıdan yıkıcı bir darbe etkisi yaratmaktadır. Ülkemizde görünen kayıpların en önemlisi hayvansal protein kaynağı olan süt sığırcılığı işletmelerinde yaşanmaktadır. Şap hastalığı akut seyretmesine rağmen kronikleşmiş olgularda süt verimi yaklaşık %80 oranında düşmektedir. Çocuklar ve birçok pastoralist için önemli bir besin kaynağı olan süt miktarının azalması aynı zamanda buzağıların beslenmesine de negatif yansımaları olmaktadır. Genç hayvanların büyüme ve gelişme performansları da olumsuz yönde etkilenmektedir. Hastalığı atlatan ya da enfekte hayvanlarda yaşanan abort (ölü doğum) veya gebelik oranındaki düşüş çiftçilerin damızlık olarak elde tuttukları hayvanlarda bir yıl veya daha uzun süre bakım/besleme maliyeti doğurması işletmelere ek bir mali yük getirmektedir. Aynı zamanda şap hastalığına karşı aşılanmış hayvanlardan elde edilen ürünleri tüketme konusundaki tedirginlik ve bilgi eksikliği nedeniyle insanların beyaz ete yöneldiği dönemlerde kırmızı et fiyatlarında yaşanan durgunluğa karşın kümes hayvanlarının da fiyatlarında artış gözlenmektedir.

Enfeksiyonlara karşı direncin artırılmasında beslenmenin rolü uzun zamandır bilinmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme rejimi bağışıklık tepkilerine müdahalede ederek mikrobiyal ve viral hastalıklara karşı vücudu savunmasız hale getirir. Benzer şekilde vitamin eksikliği de bağışıklık metabolizmasını dolaylı veya doğrudan etkilemektedir. Bağışıklık sisteminin baskılanması, mukoza ve doku kayıplarına bağlı oluşan ikincil enfeksiyon(lar) da dahil olmak üzere diğer tüm enfeksiyon kaynaklı hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde vitamin-mineral takviyesinin önemi birçok kaynakta vurgulanmaktadır.

Şap hastalığına yakalanan sığırlarda oksidatif stres belirteçlerinin önemli seviyede arttığı bildirilmektedir. Bu aşamada serbest radikallere karşı oluşan oksidatif hasarın engellenmesinde ve bağışıklık hücrelerinin korunmasında antioksidanlar görev almaktadır. Şap hastalığı oksidatif stresi tetikleyerek C, D ve E vitaminlerinin seviyesini düşürmektedir. Bu durum hastalığın neden olduğu bağışıklık sisteminin baskılanması, doku ve mukoza kayıpları nedeniyle ikincil enfeksiyonların sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tedaviler semptomları hafifletmeyi ve ikincil enfeksiyonları önlemeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle olası bir şap hastalığı ihtimalinde hastalık direncinin azalmasına, bağışıklığın ve aşının etkinliğini artırmaya yönelik uygulamalara yönelmek daha akılcıdır. A,B,C,D ve E vitaminlerinin yanı sıra çinko, bakır ve demir minerallerini içeren preparatların yem katkı ya da enjeksiyon yoluyla hayvanlara takviye edilmesi gerekmektedir. Hastalığın seyri sırasında beslenme rejiminde de birtakım düzenlemeler yapmak gerekir. Özellikle kaliteli protein içeriğine sahip olan yonca ve benzeri yemlerde bulunan “karoten” A vitaminine dönüşerek dokuların onarılmasında yardımcı olur. Aynı zamanda bunlar “saponin” glikozitleri sayesinde antiviral özellik gösterirler. Yem karmalarının tüketilmeden önce ıslatılarak bir süre yumuşaması beklenmelidir. Sert dış kabuğa sahip arpa gibi yemlerin bir süre yedirilmemesi, tane yemlerin ise öğütülmeden tüketilmemesi önerilmektedir. Hayvancılık işletmelerinde Şap virüsünün imha edilebilmesi için bazı solüsyonlarla yıkama ve dezenfeksiyon işlemleri de tavsiye edilmektedir. Bu hususta %1’lik sodyum hidroksit ve %4’lük sodyum karbonat solüsyonları kullanılabilir.

Şap hastalığı düşük mortaliteye (ölüm oranı) sahip olmasına rağmen, salgınların sıklığı ve her salgında etkilenen çok sayıdaki hayvan türü endemik ülkeler için günden güne artan bir korkuya neden olmaktadır. Hastalığın endemik olduğu ülkelerin toplam nüfusu neredeyse dünya nüfusunun dörtte üçünü barındırmaktadır. Tedavi, önleme ve yok etme prosedürleri bir hastalığın araştırılması aşamasında kriter alınan nihai hedeflerdir. Özellikle yaşanan dramatik kayıpların olumsuz yansımaları hayvancılık sektörünün yanı sıra bu sektörde emek sahibi insanlarda maddi kayıplardan ziyade psikolojik olarak çöküntü oluşturmaktadır. Bir hastalığın neden olabileceği maddi/manevi kayıplarını değerlendirirken bir adım geri çekilmeli ve bunun nüfus düzeyindeki etkisini dikkate almalıyız. Ancak bunu yaparken sektördeki zayiatın boyutu etkilenen sayının bir fonksiyonu olarak düşünmek aşırı basitleştirme olacaktır.