Bursa Veteriner Hekimleri Odası tarafından düzenlenen 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü programında Türk Veteriner Hekimleri Odası Merkez Konsey Yönetim Kurulu Üyesi ve Bursa Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Melike Baysal’ın gündeme dair yaptığı basın açıklaması şu şekilde;
“Değerli basın mensupları,
Bursa Veteriner Hekimler Odası yönetiminin bir yıllık değerlendirme, 4 Ekim Dünya Hayvan Koruma günü özelinde sahipsiz hayvanlar ve Bursa’da yerel yönetimlerin bu konudaki güncel durumu konusunda düzenlediğimiz basın toplantımıza hepiniz hoşgeldiniz.
Önce sizlere Bursa Veteriner Hekimler Odası’ndan bahsedeceğim kısaca: Odamız, 1954 yılında kuruldu, diğer akademik meslek örgütleri gibi, gücünü Anayasası’nın 135. Maddesinden alan, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü, çatı örgütümüz TVHB ama şube değiliz, veteriner hekim odaları özerk odalar, 56 il ve bölge odamız mevcut, 6343 sayılı meslek kanunumuz ile mesleğimizi icra eder ve meslek örgütlerimizi yönetiriz. Seçimlerimiz iki yılda bir, kuruluş yılımız nedeniyle, çift haneli yıllarda yapılır, sadece pandemi döneminde bir istisna yaşadık, üç yıl görev yaptık, 2021’de seçim yaptık, bir sene sonra tekrarladık..
2022 yılında seçildiğimizde elbette çok hedefimiz, vaatlerimiz vardı ancak şubat ayında gerçekleşen büyük deprem, herkes gibi bizi de olumsuz etkiledi ki zaten ‘’iyiyim’’ demeye utandığımız bir süreç yaşadık, aslında yaşamaya devam ediyoruz. Dolayısıyla bizim aslında bir yıllık faaliyetimiz en çok bu konuda oldu. 26 meslektaşımızı 7 öğrencimizi kaybettik; ailesini kaybeden meslektaşlarımız, öğrencilerimiz oldukça fazla sayıda. 25 civarında öğrencimiz var şu an Bursa’da, depremzede. Bursa da deprem bölgesinden göç alan iller arasında mesleğimiz açısından.
Deprem sürecinde, TVHB oldukça etkin bir süreç yönetti bölgede, koordinasyon merkezlerimizi kurduk, Türkiye’nin her yerinden gönüllü veteriner hekimler akın akın bölgeye gitti; önce insani yardım için gidildi, birkaç gün sonra ekiplerimiz hayvan sağlığı için bölgede organizede olmuştu. Çok sayıda meslektaşımız var afetler konusunda özel eğitim almış, insani destek anlamında, dolayısıyla onlar hem hayvan hem sağlığı için çok emek verdiler bölgede. Bursa’dan da giden meslektaşlarımız oldu.
TVHB ile bölgeye de gittik, dört gün boyunca 9 ili ziyaret ettik, odalarımızı, meslektaşlarımızı, milki ve idari amirleri ziyaret ettik. sorunları tespit ettik, veteriner hekimlik koruyucu hekimlik düzeyinde, çiftlik hayvanları sağlığında Bakanlık destekli olsa da, küçük hayvanlar ve tedavi süreçlerinde tamamen serbest veteriner hekimlerle yürütülmekte ve doğal olarak bölgedeki tüm hekimler depremzede, hepsi kliniklerini kaybetti, şu an konteynerlerda hizmet vermeye çalışıyorlar. Bölgede hayvancılık ve hayvan sağlığı çok etkilendi.
Biz de o sürede, düzenli olarak basın açıklamaları ya da röportajlarla, depremin hayvan, çevre ve toplum sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve güncel durumlarla ilgili düzenli olarak halkımızı bilgilendirmeye çalıştık.
Veteriner hekimlik, çok uzun yıllardır içine kapalı bir meslek oldu; bunda meslek örgütlerimizin tutumu oldukça önemliydi tabii. TVHB düzeyindeki değişimle mesleğimizde de önemli değişiklikler oldu, Bursa olarak biz de o değişim sürecinin içinde olduk. İlk olarak, Dünya Veteriner Hekimler Günü’nde Ankara’da toplandık, alanlardaydık, mesleğimize dair sorunları çok uzun yıllar sonra ilk kez bu kadar yüksek sesle dile getirdik.
Giderek artan şiddet olaylarının en çok hissedildiği alanlardan biri olan sağlıktaki şiddetten payını alan, ancak kanuni haklardan yararlanamayan bir meslek grubu olarak, bir kadın meslektaşımızın muayenehanesinde darp edilmesi üzerine, şiddet özelinde meslek tarihimizde ilk kez bir günlük iş bırakma eylemi yaptık ki sizler de yine yanımızdaydınız.
Bütün bu süreçlerden meslektaşlarımızı da daima sürecin içinde tuttuk; aldığımız her kararı, yaptığımız her etkinliği, her haberi, mutlaka mesj ve mail yoluyla meslektaşlarımızla paylaştık. Sosyal medyayı aktif kullanmaya çalışıyoruz, çünkü aynı zamanda toplumu da gelişmelerden ve süreçten haberdar etmeye çalışıyoruz.
Çok fazla özel gün var, biliyorsunuz. Mesleğimizi yakından ilgilendiren her özel günde, mutlaka farkındalık yaratmaya çalıştık, mesajlarımızla, basın açıklamalarımızla topluma hem kendimizi hem mesleğimizi anlatmaya, hem de bilgilerimizi paylaşmak istedik.
Hekimlik, sürekli eğitimi gerektiren, tecrübenin çok önemli olduğu ama aynı zamanda bu tecrübeyi tıptaki yeni gelişmelerle beslemek gereken bir meslek; biz de bu anlamda meslek ii eğitimleri çok önemsedik, fırsat bulduğumuzda meslektaşlarımıza, özellikle pandemi döneminde eğitim sorunu yaşayan genç meslektaşlarımıza destek olacak eğitimler düzenlemeye çalıştık. Bir yandan da meslektaşlarımzın sosyalleşebilmesi, bir arada olup meslektaşlılık bilincini canlı tutabilmek için yemeklerde bir araya gelmeye çalıştık.
Bu sene, hedeflerimizden biri tüm yerel yönetimleri ziyaret ederek önerilerimizi ve işbirliğimizi iletmek, kendilerinden de bilgi almaktı. Tabii deprem, arkasından seçimler bu süreci sekteye uğrattı ama yeniden başlayacağız ekim ayından itibaren, bugün sahipsiz hayvanlar konusunda geldiğimiz süreç aslında aldığımız kararın ne kadar isabetli olduğunu anlatıyor bize.
Bugünkü toplantımızın diğer bir konusu 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü. Tabii 4 Ekim, yalnızca evcil hayvanlar ya da çevremizde gördüğümüz ve temas kurabildiğimiz hayvanlara değil, doğal yaşamın içindeki tüm hayvanlara dikkat çekmektedir. Zira, insanlar yaşamak için doğaya ve doğanın içindeki her şeye ihtiyaç duymakta, bu ihtiyaçlar da giderek artmaktadır. Ancak nüfus artışı, kontrolsüz kentleşme, doğal alanların tahrip edilmesi, yasa dışı avcılık ve ticaret bir çok türün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, kutlamadan ziyade farkındalık yaratma günü.
Tüm süreç kedi ve köpeğe, özellikle köpeklere indirgenmiş durumda, oraya da geleceğim ama bugün düşünmemiz gereken çok daha önemli konular var, örneğin yaban hayvanları. Bugün, TVHB olarak yaptığımız basın açıklamasından bir not düşmek isterim bu toplantıya: En az 1,6 trilyon yabani hayvan moda, ilaç ve eğlence sektöründe kullanılıyor, aynı zamanda da kanunlara aykırı olarak evcilleştirilerek doğal yaşamından uzaklaştırılıyor. Bu devasa sistemin yarattığı sorunlar hayvanlar için daha büyük hak ihlallerine neden olmaktadır. Bu elbette küresel bir sorun, çözümü de küresel düzeyde olmalı ama özellikle Bursa’da bu konunun bizi ilgilendiren iki lokalizasyonu var, biri Alan Başkanlığı nedeniyle gündemde olan Uludağ, diğeri Teknosab nedeniyle Gölyazı. Her ikisi de yaban hayatı yönünden çok önemli bölgeler ve şu anda gerçekten tehlike altında her ikisi de. Yaban hayatının tehlike altında olması, ekolojik dengenin bozulması nedeniyle aynı zamanda çok büyük bir halk sağlığı sorunudur ki pandemide yaban hayatına yaklaşmanın zararını gördük, şu anda pek çok yeni virüsü duyuyoruz ki hepsi yaban ayatı kaynaklı, bu virüsleri biz taşıyoruz kendi dünyamıza.
Bu küresel soruna ek olarak, bizim ayrıca sahipsiz hayvan konumuz var. Dikkatinizi çekmek istiyoruz, ‘sahipsiz hayvan sorunumuz’’ demedik. Çünkü ‘’sahipsiz hayvan sorunu’’değil ‘’sahipsiz hayvan popülasyon’ sorunumuz var. Bursa’dan bazı rakamlar vereceğiz ama emin olun bu Türkiye’de farklı değil ve bu sorun bu nedenle bu halde.
Kimliklendirmenin düzenli yapılamaması nedeniyle sahipsiz hayvan sayısını bilmiyoruz ancak belli kriterlere göre, Bursa’da 300 bin civarında sahipsiz hayvan olduğu düşünülüyor.
Sahipsiz hayvanların bakım, besleme, kısırlaştırma ve rehabilitasyon görevi 2004 yılında, 5199 sayılı kanunla yerel yönetimlere verildi. Yani tam 19 yıl önce….
Bursa’da Büyükşehir dahil, 18 belediye var bu 18 belediyenin sadece 6 tanesinde Veteriner İşleri Müdürlüğü var, geri kalan 12 belediyenin 6 tanesinde kısırlaştırmanın yapıldığı barınaklar ve az sayıda da olsa veteriner hekim ve yardımcı personel var, dağ bölgesindeki belediyelerde veteriner hekim bile yok. Veteriner İşleri Müdürlüğü olmayan belediyelerde hekim ve personeller nadiren Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı, genelde Park Bahçeler, Çevre, hatta Mezarlıklar Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet veriyorlar ve buralardan sağlık hizmeti çıkmasını bekliyorlar.
Geçen hafta sonuçlandırdığımız çalışma sonucunda Bursa’da yerel yönetimlerde çalışan veteriner hekim sayısı ki bir kısmından taşeron firma aracılığı ile hizmet alındığı için sayılar net değil ancak artı eksi çok fark etmiyor, sayı 50.
Bu 50 veteriner hekimin bir kısmı yönetici, bir kısmı halk sağlığı ve çevre sağlığı birimlerinde çalışıyor, çok az bir kısmı da muhtemelen 30 civarı veteriner hekim kısırlaştırma ve rehabilitasyon birimlerinde çalışıyor.
Kısırlaştırma, genel anestezi altında yapılan, hayvanın sağlıklı olmasının beklendiği, 4-5 günlük post operatif dönemi olan bir süreç, dolayısıyla bir veteriner hekimin bir günde yapacağı kısırlaştırma sayısı normal şartlarda 5’i geçmemeli.
İl Hayvan Koruma Kurulu toplantısında son rakamlar alındı:
2022 yılı aralık ayında, Bursa’daki kısırlaştırma sayısı 8000 civarında, 2023 yılı eylül ayında 12 000. Aralık ayında da belki 14 bin olacak.
Büyükşehir belediyesi hayvan toplama araçlarını daha birkaç ay önce aldı, post operatif dönem için alanı yok, kısırlaştıram ve reabilitasyon merkez, Hürriyet’te küçücük, basık, sağlıksız bir alan. İlçelerin Veteriner İşleri Müdürlükleri çok daha temiz, güzel ve sağlıklı. Buralarda çalışan meslektaşlarımız, yerel yönetimlerin duyarsızlıklarının bedelini ödüyorlar çoğu zaman. Tıpkı insan hekimliğinde olduğu gibi, veteriner hekimlikte de süreç veteriner hekimlerin ve hayvan sağlığı personelinin omuzlarına yüklenmiş durumda, yapılan hizmetin tamamı onların özverisi ile ortaya çıkıyor, binalar gösterişli ama hayvan sağlığının söz konusu olduğu alanlarda içleri boş…
Rakamlara göre bir yılda 4000 fazla kısırlaştırma yapılmış ancak köpeklerin üreme hızı bundan çok daha fazla. Üstelik, hayvan sayısı arttığı için, özellikle kediler daha çok bir arada yaşıyor, dolayısıyla hastalıklarını da birbirlerine bulaştırıyorlar, hasta hayvan sayısı da giderek artıyor. Belediyeler bir de buna bütçe ayırmak istemiyor. Şu anda fakülte sahipsiz hayvanlara bakmıyor çünkü bütçesi yetmiyor, Büyükşehir belediyesi tedavi için gelenleri almıyor. İnsanlar özel kliniklere gitmek istiyor ancak özel klinikler de devletin yapamadığını yapabilecek durumda değil doğal olarak, yetemiyorlar, halk ücretleri pahalı buluyor ama karşılaştırma devlet hastaneleri ile yapılıyor, oysa serbest veteriner hekimler kendi nam ve hesaplarına çalışır, sahipsiz hayvana bakmakla yükümlü değil, devlet insanları bu şekilde de karşı karşıya getiriyor. Muayenehanelerimize her gün onlarca hayvan geliyor ve hepimizin hayvansever dostları var, birbirimize destek olarak hayvanlara sahip çıkmaya çalışıyoruz.
Ve sayılardan da anlaşılacağı gibi, yerel yönetimler de nasılsa işler bir şekilde yürüyor diyerek izlemeye devam ediyor. Ama bu böyle gelmiş, böyle gitmez, dur demek zorundayız.
İtlaf kapıda.
Çipleme bitmedi, sokağa atmalar devam edecek, merdiven altı hayvan satışları devam edecek, beş sene sonra aynı şeyleri yeniden konuşacağız.
Şu anda kanuna da muhalefet ediliyor bu anlamda:
Geçici Madde 4* – (Ek:9/7/2021-7332/16 md.)
Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu yetmiş beş bini aşan belediyeler 31/12/2022, diğer belediyeler ise 31/12/2024 tarihine kadar ek 1 inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen hayvan bakımevlerini kurmakla yükümlüdür.
Belediyeler bu madde yürürlüğe girdikten sonra üç yıl süreyle birinci fıkra gereğince hayvan bakımevleri kurmak ve rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek için kesinleşmiş en son bütçe gelirlerinin binde beşi oranında kaynak ayırır. Bu oran büyükşehir belediyelerinde binde üç olarak uygulanır. Bu fıkra uyarınca ayrılan ödenekler başka bir amaç için kullanılamaz.
Kedi ve köpek sahipleri, hayvanlarını en geç 31/12/2022 tarihine kadar dijital kimliklendirme yöntemleriyle kayıt altına aldırmak zorundadır.
SONUÇ: Yerel yönetimler 19 yıldır bu konuda çalışmamış, çalışmıyor.
Merkezi yönetim bütçe ayıracak, yerel yönetimler bütçe ayıracaklar, Veteriner İşleri Müdürlükleri kurulacak, devlet hayvanına da sahip çıkacak.
Bunu onlara borçluyuz, çünkü hukuken hakları var, çünkü 5199 sayılı yasayla bizim ülkemizde kasten hayvan öldürmek yasak.
Hayvanlarla ilgili, üstünde durup düşünmemiz gereken çok şey var. Darwin İnsanın Türeyişi adlı çalışmasında şu saptamayı yapıyor:
“İnsanın ve yukarı hayvanların zihinleri arasındaki fark ne kadar büyük olursa olsun, nitel değil, kesinlikle nicel bir farktır. Sevgi, bellek, dikkat, merak, benzeme, zekâ, vb. gibi insanın övündüğü çeşitli heyecanların ve yetilerin, duygu ve sezgilerin, daha aşağı hayvanlarda, başlangıç halinde ve bazen iyi gelişmiş olarak bile bulunabildiğini gördük.”
Descartes hayvanları ruhları olmadığı için zihinleri de olmayan, dolayısıyla acı da hisstmeyen varlıklar olarak niteler ve makine benzetmesi yapar, Kant da akıl yürütmedikleri için, onlara istenildiği gibi davranılabileceğini söyler.
Oysa hayvan haklarını ilk savunan filozoflardan olan İngiliz Filozof Jeremy Bentham, 1780’de “Ahlak ve Yasama İlkelerine Giriş” adlı eserini tamamlamış ve ‘’ “Konu ne akıl yürütüp yürütemedikleri ne de konuşup konuşamadıklarıdır; konu acı çekip çekemedikleridir.” demiştir.
Ben de, 26 yıllık bir klinisyen veteriner hekim olarak Bentham’ın bu yaklaşımını hocalarımdan öğrendiğim bilgiler ve kendi klinik deneyimlerimle doğruluyorum; hayvanlar hisseder ve acı çeker. Bu nedenle, elbette içinde çok farklı başka tartışmaları barındırsa da ben şu cümleleri rahatlıkla söyleyebilirim: Hayvanları sevmek zorunda değiliz belki ama varlıklarına ve yaşam haklarına saygı duymak zorundayız.”
Haber: Bursa Veteriner Hekimler Odası