Aeschylus’un ölümü gibi efsanelerde de yer alan sakallı akbaba (Gypaetus barbatus), kendine has davranışlarıyla insanları etkisi altına alıp hayran bırakmış bir kuştur. Ancak bu güzel tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Son yıllarda korunması için büyük çaba harcanmasına rağmen Dünya genelinde nüfusu azalmakta ve IUCN kırmızı liste kategorisinde tehdit altında olarak sınıflandırılmaktadır, yani nesli tehlike altında bir türdür.
Keçi sakalı, siyah maskesi ve delici gözleri ile insanı büyüleyen sakallı akbaba, ülkemizde yaşayan en uzun boylu yırtıcı kuştur. Latince ismindeki Gypaetus iki Yunanca kelimenin karışımıdır: akbaba anlamına gelen “gyps” ve kartal anlamına gelen “aetós”; barbatus ise hayvanın başını süsleyen sakalı ifade eder.
Sakallı akbabaların kanat açıklığı 2,3–2,8 m arasındadır. Gözleri ise sarı bir irise sahiptir ve bu sarı irisi çevreleyen kırmızı bir sklerası vardır. Yüzünde türe ismini veren, maske benzeri, gözden başlayıp gagaya uzanan ve gaganın dibinden sarkan tüyden oluşmuş koyu renkli bir bant vardır.
Uzun, dar kanatları ve kama şeklindeki uzun kuyruğu ile silueti bir akbabadan çok bir doğanı andırmaktadır. Tüylerinin rengi yaşa göre değişiklik göstermektedir, gençlerde giysi oldukça koyu renktedir.
Habitat olarak; özellikle kurt, kaya kartalı gibi büyük yırtıcı hayvanların ve dağ keçisi ile koyun gibi memeli sürülerinin bulunduğu alanlarda, 600-2200 m arasında sarp araziye sahip dağlık alanları tercih ederler.
Sakallı akbabalar, koloni halinde yaşayan ve yiyecek bulmak için birbirlerine yardım eden diğer akbaba türlerinin aksine, tek başına veya çiftler halinde (bazen de bir dişi, iki erkekten oluşan ailelerle) yaşar ve kendi başına yiyecek arayabilirler. Yavruları bağımsız hale geldikten sonra kısa düzensiz geziler yapsa da,yerleşik bir kuştur.
Yuvalarını genellikle küçük mağaralarda ve ulaşılması zor kayalıklarda yaparlar. Sakallı akbabalar, civcivlerini yetiştirmeye çok zaman ayırırlar ve her çift kendi bölgelerinde iki ila altı yuvaya sahip olabilir. Bunun nedeni, her yıl farklı bir yuvayı kullanarak diğer yuvaları “nadasa” bırakmalarıdır; bu şekilde, yetişkinlerin ve civcivlerin uzun süreli varlığının neden olduğu yüksek sayıda parazit ortadan kalkar ve yuvanın hijyeni sağlanmış olur.Üreme; Avrupa ve Kuzey Afrika’da Aralık’tan Eylül’e kadar gerçekleşir; Etiyopya’da Ekim-Mayıs; Güney Afrika’da Mayıs-Ocak; Doğu Afrika’nın çoğunda yıl boyunca; ve Hindistan’da Aralık-Haziran arasındadır (Ferguson-Lees ve Christie 2001).
Sakallı akbaba, harika bir uçucudur ve diğer akbabalara göre havada çok daha fazla zaman geçirir.Bu kuşlar, havada saldırı söz konusu olduğunda neredeyse yenilmezdir; kanatlarının ucuyla rakiplerine güçlü darbeler indirerek rakiplerinin tüylerini dökebilirler ve üzerinde durup pençeleri açık şekilde düşerek onları kovalayabilirler. Bu sayede bölgelerini yabancılardan korur ve bazen de kaya kartalı, Mısır akbabası, kuzgun veya kızıl akbaba gibi kuşların taşıdıkları avları zorla alarak asalak olarak beslenebilirler. Ancak temel besin kaynakları çok daha ilgi çekici ve özeldir.
En çetin dağ ortamlarında yaşamaya uyum sağlamış ve mükemmel uçuş becerilerine sahip bu kuş, kemikler ile beslenerek leş kullanımının son halkasını temsil eder. Diyetleri temel olarak, ilikte dahil kemik bileşenlerinin tüketimine dayanmaktadır ve başlıca besinlerinin yaklaşık %85’ini kemikler oluşturur. Diyetlerinin geri kalanı ise kaplumbağalardan; bazen de küçük memeliler, kertenkeleler ve kuşlardan oluşur. Bununla birlikte, yorulmak bilmeyen devriyeleri sırasında tespit ettikleri küçük leşlerin yanı sıra tendonlardan, derilerden ve karkasların diğer kısımlarından da faydalanabilmektedirler.
Yetişkin sakallı akbabalar, maksimum 250 milimetre uzunluğunda ve 35 milimetre genişliğinde kemikleri bütün olarak yutabilirler. Daha büyük kemikleri ve kaplumbağaları ise yiyebilecekleri boyutlara getirmek amacıyla yaklaşık 50-80 m yükseklikten sert kaya yüzeylerine atarak parçalayıp tüketirler. Peki bu kemikleri nasıl sindiriyorlar? Sakallı akbabaların mide pH’ları da etkileyicidir; midelerinin asit konsantrasyonu yaklaşık 1 pH seviyesindedir, bu da kemiklerin sindirimini kolaylaştırır.
Bugün Cantabria Dağları’nda, Pireneler’de, Alpler’de, Tian Shan Dağları’nda, Himalayalar’da, Kuzey Afrika’da, Büyük Rift Vadisi’nde, Güney Afrika’da, Yunanistan’da ve Anadolu’da görülebilmektedirler. Mevcut olgun birey sayısının yaklaşık 1.675-6.700 olduğu tahmin edilmektedir.
Bu güzel hayvanların Avrupa’daki nüfusunun şiddetli düşüşünün ana nedenleri olarak; zehirlenmeler (hem kasıtlı hem de tesadüfi), yaşam alanlarının tahrip edilmesi, insan kaynaklı rahatsızlıklar (orman yolları, kış sporları ve dağ turizmi), yasa dışı avlanma, elektrik hatları, kimyasal çevre kirliliği, geleneksel hayvancılık uygulamalarının ortadan kalkması, gıda kaynaklarının azalması, üreme alanlarında rahatsız edilmeleri örnek verilebilir. Sakallı akbabalar için risk oluşturabilecek diğer etkenlerden bazılarının; özellikle diklofenak ve çiftlik hayvanlarında kullanılan diğer ilaçların oluşturduğu zehirlenme tehdidin yanı sıra herbisitlerin, insektisitlerin ve fungisitlerin kullanımına bağlı zehirlenmelerin, iklim değişikliğinin ve doğaya terk edilen köpeklerin etkilerininde daha ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kaynak:
1- https://www.iucnredlist.org/species/22695174/154813652
2- https://extincionanimal.org/quebrantahuesos/
3- https://animaldiversity.org/accounts/Gypaetus_barbatus/
4- https://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Sakall%FD%20akbaba
5- https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Bartgeier_Gypaetus_barbatus_front_Richard_Bartz.jpg